Çekmece temizliği yaptım uyuyamayıp. Zaten topu topu bir çekmecem var benim, elime geçen her şeyi içine tıkıştırdığım. Bu yüzden biraz uzun sürdü çekmece sayısının azlığına rağmen. Olsun. Bide toz birikmiş, bütün o karmaşıklığın arasından sızmış, her şeyin en altında birikmiş.
Yazılarımı buldum. Sıkılıp sıkılıp yazdığım kağıtlar birikmiş, tomar olmuş. Okudum teker teker her cümlemi. Nelerden ilham aldığımı hatırlamaya çalıştım. Olmadı. Sanki başka biri, başka bir hayatta getirmiş o kelimeleri yan yana. İlk hayalkırıklığımdan sonra bir huy geliştirmiştim. Butun günlüklerimi yırtıp atmıştım en başta. Sadece ilk günlüğümü bırakmıştım. Çünkü o ilk günlüğüm sırasında 2 arkadaşımı kaybettim ben. Onların hatrına, onu bıraktım bir tek. O günden beri günlük tutmayı da bıraktım zaten. Yine de defterden koparılmış kağıtlara yazıp onları evin çeşitli köşelerine sakladım. Ama işte böyle karşıma çıktıklarında onları da yırtıp atıyorum. Belki de bu blogu açmamdaki en büyük neden buydu. Sadece 'Sil' butonuna basmak, o kagıtları yırtıp atmakla aynı hissiyatı vermiyor.
Sonra fotograflar çıktı karşıma eski zamanlardan kalan. Bazılarında mutluyum, bazılarında huysuz. Fotografları atmakta zorlanıyorum ben. Kendi görüntümün anılarından vazgeçemiyorum. Sanırım kendimi biraz seviyorum. Ama bir yerde onlardan da vazgeçmek gerekiyor. Çünkü yaşlanıyorum. Bakışlarıma çöküyor kırışıklıklarım. Bu yüzden Dünya umrumda değilmiş gibi güldüğüm fotograflara bakmak rahatsız ediyor. Hayatta aldatmanın, yalanın, ihanetin varlığına inanmadığım saf bakışlarımın somut halini görmek hoşuma gitmiyor. Çünkü o bakışların, bir adım sonrasında yaşadığım yenilgileri hatırlıyorum.Bu yüzden onları da yırtıp atıyorum. Sanal alemdeki fotograflarımdan vazgeçemiyorum bir tek. Çünkü ordada sadece 'Sil' butonuna basmak, ya da 'Etiketi kaldır' demek aynı hissiyatı vermiyor.
Hayatımın hiç bir dönemini, kendi aralarında karşılaştırmadan yaşamayı öğrendim ben, tıpkı hayatıma girip çıkan insanları birbirleriyle karşılaştırmadığım gibi. Her insanı ayrı ayrı seversin çünkü. Her insanla sende biraz farklılaşırsın. Değişimler geçirirsin karşındaki insanın yansımasında. Bu yüzden herkes, her anı eşsiz benim için. Bu yüzden vazgeçmekte kolay aslında. Çünkü an'lar değiştikçe, yeni mutluluklar ekleniyor insan yüreğine. Bir insan çıkıyorsa hayatından, mutlaka yenisi ekleniyor. Sen o insanla başka bir değişim geçiriyorsun böylece. Her birini, bir öncekinden daha çok seviyorsun. Kendini her birine, bir öncekinden daha çok veriyorsun. Dediğim odur ki 'Bir daha asla güvenmicem, sevmicem, kendimi açmayacağım.' cümleleri aslında büyük, boş bir yalan. Çünkü insan bünyesi bir yerden sonra ' Bunuda yaşadım ya, artık beni üzecek başka bir şey kalmadı.' demeye başlar. 'Bir daha sırlarımı açmayacağım en yakın arkadaşıma'. Açarsın, engel olamazsın. Çünkü eski yenilmişliklerini, yeni zaferlerle temizlemek istersin. 'Bir daha sevmeyeceğim bu kadar kimseyi'. Seversin. Hemde öyle bir seversinki, sen bile şaşırırsın. Eski ihanetlere inat, teslim olursun yine yeniden. Çünkü eski aldanmışlıklarına kanıtlamak istersin tekrardan delicesine mutlu olabileceğini.
Kısacası arada çekmece temizliği iyi geliyor bana. Sanki kendimi de temize çekiyorum. Sanki beni rahatsız eden ne varsa, onlarda çöp kutusuna gidiyor. Sadece şimdiki zaman kalıyor. Böylece Şimdi'ye sarılıyorum bütün her şeyimle.
Sonra...sonra ne mi oluyor? Sonra Şimdi'de eskiyor. Ama bazen öyle bir insan gelip sarıyorki seni, onunla eskiyor olmak seni mutlu eden tek şey oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder