Bana uyacak bir marilyn monroe resmi yok! Yettiği kadar


2 Şubat 2011 Çarşamba

Yine Baslıyoruz

Evet yine baslıyoruz. Derslerimi secmeye calıştıktan ve anca 3 tane seçebildikten sonra, danısman hocamın bana yaptığı yorumlar akabinde bir kriz bekliyordum zaten. Yakındı. Adım adım geliyorum diyordu içimde. Nitekim 3 saattir uyumaya çalışıp onun yerine yatagımda döne döne ağlıyordum. Ayrıca makyajımla yatmıştım, çarşafıma aktı. Sıkıntı! Depresyonum çözümsüzlüğüm.

‎12. dönemime girerken pişkin pişkin "Fazladan 1 kredi alamazsın, önüne gelene yalwar yakar ama bence uzar 1 dönem daha okulun" şeklinde konuşan hocaya tepkili olmakta haklı mıyım haksız mı? 22 krediyle bu kız mezun ama 21 kredi alma hakkım var. Dilekçe yazıcam tabi. Yanarım yanarım o 1 kredi için düşeceğim hallere yanarım. Üstelik bu konuşma bana yardım etme amaçlı. Yani gerçekten uyuzluk yapmak istediklerinde neler dediklerini siz düşünün. Ya da düşünmeyin çok sıkıcı vazgeçtim.

Üniversiteden çıktığımızda güya özgüveni tam, hayattan ne istediğini bilen, tuttuduğunu koparan bireyler haline gelmiş oluyoruz. Güya öyle. Ben eğer çıkabilirsem, üniversiteden çıktığımda özgüveni sıfır, hala hayattan ne istediğini çözememiş, yaşama amacını bulamamış, üstüne üstlük hayallerinin peşinden gitmeye bile cesareti ve gücü kalmamış bi insan halinde olacağım.

Sadece zorluğundan bu kadar şikayet ettiğimi düşünen insanlar, aslında ne kadar da basitsiniz. İlk senemde, o kadar farkında değildim ama 5 senedir, 1 tek insan bile mi anlamaz derdimi. Zorluğundan değil benim derdim. Zor olan bir şeyi, kafama koyduğumda yapardım ben. Eskiden babamın, kitaplarımı camdan dışarı fırlattığını bilirim ben ki bunu yaptığında daha 10 yaşındaydım. Kimden aldıysam o aklı, 'Türkiyenin en iyi okullarından birinde okuyacağım ben' diyordum. Okudum da noldu? Daha 10 yaşındayken, haftada 1 saat tv izleme hakkı tanımıştım ben kendime. Türkçe sorularında hata yapıyorum diye oturup sözlük ezberlerdim ve bunu eğlencesine yapardım. İnsanlar Ayşegül serisi okurken, ben Ana Britannica okumaya, anlamaya çalışırdım. Zorluk değil yani benim derdim. Anlayın artık şunu. Yalvarırım anlayın. Bu okul bittiğinde, diğer insanların kutladığı gibi kutlamayacağım ben. Çünkü o diplomanın bana kazandırdığı tek şey mühendislik eğitimi olmuş olacak. Anlattığım gibi mühendislik disiplinine siz daha sokakta ip atlarken, barbie bebeklerinizle oynarken sahiptim ben zaten. Anlayın artık şunu. Daha 2 kelimeyi yanyana getirip, kendini ifade edemeyen beyniniz hayat dersi vermesin bana. Siz daha çocukların nerden geldiğini bilmezken, ben Sofi'nin Dünyasını okuyup bitirmiştim. Bilir misiniz o kitabı? Siz karı-kız-erkek peşinde koşarken ben Kant cevirisi yapıyordum babama. Siz Icq'da, Mirc'te chat yaparken, ben Nasa'ya mail atıyordum( evet gerçekten yaptım).Siz derslerde uyurken, ben de dersi dinlemezdim ama bulmaca çözerdim. Kime bu artisliğiniz? Bir diplomayla adam mı oldunuz başıma?

Ve evet nerden nereye, böyle bir insanken, yaptığım yanlış seçimler beni ne hale getirdi? Kendimi kaybettim bulamıyorum. Düşüncelerim bana o kadar ağırki, altından kalkamıyorum. Ama en kötüsü, insanların sadece zordan kaçtığımı düşünmeleri. Karşıma geçip '1 dönem daha sıkıcaksın kendini' demeleri. Hadi ya? Ben farkında değildim. Tabi ya! Buymuş her şeyin cevabı. Siz önden gidin, ben geliyorum.

Bu arada bilgisayarı tekrardan açtığım gibi Defne Joy Foster'ın vefaat haberini aldım. Bir varız, bir yokuz en nihayetinde dimi? Gidiciyiz yani zamanını bilmeden. O bıcır bıcır insan yok artık. Tanımadığım insan kayıplarından olan Prenses Diana'dan sonra en çok bu ölüm haberine üzülmüş olabilirim. Küçükken hayrandım Prenses Diana'ya. Öğrendiğimde niye bilmiyorum, yıkılmıştım. Defne Joy'a da o kadar üzülmüş olabilirim. Allah rahmet eğlesin.

Hiç yorum yok: