Bana uyacak bir marilyn monroe resmi yok! Yettiği kadar


30 Ocak 2011 Pazar

Üzülsem mi?

Evet bu haftada cuma ve cumartesimi WoW oynayarak geçirdim. Ve gerçekten eğleniyorum, arkadaşlarım var tabi ( erkek arkadaşımda dahil bu arkadas grubuna). Neyse zaten şu anda açtığım birayı da sırf evde ice tea yok die açtım. Uzun zamandan sonra çikolatalı süt olmayan bişi içmek istedim çünkü.

Aslında dışarı çıkabilirim. Haywan gibi içip sapık gibi dans edebilirim ve aslında nasıl öyle bişiye ihtiyacım olduğunu anlatamam. Küçük beyoğlunda 3 Long Island içmek istiorum, üstüne 1 bira çaktım mı zaten bu ben kayıp. Sonra yakın bi erkek arkadas bi hatun begenir ' Bana ayarlasana' der. Bende o kafayla giderim kızın yanına. 7 senelik üniversite hayatım boyunca daha bi hatunun yanına gidip, onu bizim çocuklardan birine ayarlayamadan döndüğüm olmadı. Ya ben iyi yapıorum şu p.zevenklik işini( evet anlamadınız o kelimeyi ve ben aslında küfür kullanmadım) ya da butun arkadaşlarım inanılmaz yakışıklı. Ben ilk seçeneğin dogru olduğuna inanmak istedim şu anda. Sonra ben olayın gazına gelip, çevremdekilerle biraz fazla samimi olunca erkek arkadaşmla bi kavga ederiz, butun Taksim dinler, geceye imzamızı atmış oluruz. Alkolunde böyle bi pisliği var işte.Arkadaşlarıma yarıo orası ayrı.

Asıl bu kız ayarlama olayıyla ilgili bi hikaye anlatmak istedim. Bundan yaklaşık 3 sene önce falan. Hemen anlatıyım. Kız kıza çıktığımız gecelerden biriydi ve bana bir grup insan o 'ayarlanacak olan kız' rolunu uygun görmüşlerdi. Bi kız gelmişti yanıma, amaç belli. Kime neyi yedirmeye çalışıosun sen? Baya eğlenmiştik. Baktım kız çok çaresiz ben çok çetin çıktım, kız da arkadaşlarının yanına eli boş dönmek istemio, kıza 'Bak canım bu numaralar bana sökmez, sen giderken ben 2. tura çıkmıştım ama şu çaprazımızda duran kız aranıyo sen bi git onu dene istersen' demiştim. Cesarete koş. Kız böle ' Ikkk mıkk' falan derken, 'Yok sen yapamıcan bu işi' diyip o aranan kızın yanına ben gitmiştim. Sonuç bana yazan çocuga kız ayarlayan kız rolune bürünmüştüm. Gece sonu alan memnun, veren memnun, benim kafam rahat. Bizim kızlar kopmuş yerlerde gülüyolar falan. Bu olaydan 2-3 hafta sonra bi çocuk eklemişti beni Fb'den. Bende tanımıyorum diye kabul etmemiştim. Sonra çocuk msg atmıştı: 'Hani o gece bana bi kız ayarlamıştın ya' die. Yememiş içmemiş beni bulmuş çocuk. Arkadaş olduğumuzu falan düşünmüş. 'Yasık' demiştim içimden.  Çok enteresan bi insanmışım nan. Baya garipsedim kendimi şu anda. Eğlenceliydim zamanında. Şimdi dışarı çıkasım bile yok. Aslında var da, bi önceki paragrafta anlattım, gücüm yok sanırım. Hem hareket etmeye, hem de insanları organize edip dışarı çıkarmaya. Biri dürtüklemeyince bizimkiler öle bi anda plan yapmaz. Eskiden yapardık, 10 dk içinde 30 kişi olup dışarı çıkardık. Şimdi 2 gün öncesinden 4 kişi olamıoruz. Heralde bizden geçti artık. Küçük nesillere bıraktık meydanı ama onlara da yasık nitekim +24 yasası çıktı. Gerçi o yasağa Taksimde ne kadar uyulur orası muamma.

An itibariyle, bu gecelik sosyal aktivitemi blogta yazarak yaşamış olduğumu farkettim. Sanki dışarı çıkıp rahatlamış gibi hissettim bi anda kendimi. Şimdi buna üzülsem mi üzülmesem mi bilemedim. Nitekim hakkaten oyun oynarken, şu anda Taksimde olduğumdan daha cok eğleniceğimi hissediyorum. Ama saat itibariyle düşündüğümüzde, eğer şu anda Taksimde olsam, zaten çoktaaaannn beyni bırakmış, geriye kalan çok az şeyle hayatıma devam ediyor olurdum. Yani bu karşılaştırma pek gerçekçi olmadı benim için.

Neyse ben oyuna dönüyorum. Ama en kısa zamanda sosyalleşmem gerektiğinin de farkında olarak.
Bu kadar. Bitti. Sadece bunu paylaşmak istemiştim aslında.

27 Ocak 2011 Perşembe

MiM (Neden Geldik?)

Sevgili Laliş mim'lemiş beni. Mim konusu, Dünyaya neden geldiğimiz? Sanırım beni en çok etkileyen mim'lerden biri, öyleki "MiM'îk" diyerek içine espri bile katmamam gerektiğini düşünüyorum.Beni en çok etkileyen Mim olmasına karşılık, en kısa ve öz yazacağım mim konusu da bu olacak. Konuşacak bazen dolu bazen boş bir sürü konum olmasına rağmen, işte böyle derin bir soruyla karşılaşınca kendimi anlatmakta güçlük çekiyorum. Ya da belki güçlük çekmemle alakalı değil de, kelimelerin bazı anlarda ve bazı sorular karşısında kıfayetsiz kalıyor oluşuyla alakalıdır. Şahsen bu mim hakkında yazacağım şeyleri düşünürken allak bullak oldum. Daha önceden düşünmemiş değilim, fakat daha önceden kimseyle paylaşacak kadar açmamıştım kendimi. İnsan içinde olanları her zaman kelimelerle algılatmaz çünkü zihnine, zor olan doğru kelimeleri bulup seslendirmek. İşte benim cevabım;

Bir var bir yok isek, Neden geldik Dünya'ya? Madem bir an için göklerde, herkesin üstünde, bir an sonrasında toprak altında isek, ne için uğraşıyoruz?

Ben her zaman Dünya'ya bir iz bırakmak için geldiğimi düşünürüm.Daha o izin ne olduğunu bulamadım sadece .Dünya'da ufakta olsa bir değişiklik yapmaya geldim fakat nerden başlayacağımı bilmiyorum. Fark yaratmaya geldim. Hayatım bu kadar klişelerle dolu iken bu farkı nasıl yaratacağımı bilmesemde, bir şekilde, bir yerlerde, benim zamanımdan çok sonra bile ismim anılcak diye düşünmek 'yokolma' düşüncesiyle başa çıkmamı sağlamakta nedense.

Evet bu mim benim için burda sonlanmakla beraber, blog cevresinde tanıdığım herkes çoktan mim'lendiği için, okuyan yazmak isteyen herkes yazabilir. Telif hakkı Laliş olmak suretiyle tabiki.

26 Ocak 2011 Çarşamba

Bitmişim

Geldiğim günden beridir (20.01.2011 perşembe) evden çıkmayan bir ben yarattım kendime. Hasta oluşum buna vesile olmuş olabilir fakat hasta olmasamda evden pek çıkasım yoktu zaten. Dün gece çıktım bir arkadaşın evine gittik toplaşıp kızlarla. İyi oldu çok güldük çok eğlendik. O planda olmasa bir 5 gün daha evde otururdum.

Hiç bir şey yapmak istemiyorum. Yazı yazmak istemiyorum, okumak istemiyorum, makyaj yapmak istemiyorum, makyajı silmek hiç istemiyorum, saçlarıma fön çekmek istemiyorum, kimseyle konuşmak iletişim kurmak istemiyorum, uyumak istemiyorum, dizi izlemek istemiyorum, annemin odama girip beni taciz etmesini hiç istemiyorum,banyo yapmak istemiyorum,bilgisayarı açmak istemiyorum, telefonla konuşmak istemiyorum, herhangi bir şekilde dışarı çıkıp arkadaşlarımla buluşmak istemiyorum, sinemaya gitmek istemiyorum, içmek istemiyorum, sarhoş olmak istemiyorum, hiç bir şey istemiyorum. Ve bütün bu isteksizliklerimle o kadar mutlu bir beraberliğim var ki, şikayet etmek bile istemiyorum.

Tribindeydim!

Şimdi yine evdeyim, isteksizliğim bir derece azalmış durumda. Bir de keşke annemin beni darlaması azalsa. Hiç konuşmuyormuşum kendisiyle. Hayır sanki biz evde böle 15 kişi yaşıyoruz, hepsiyle 24 saat muhabbet edip dedikodu yapıorum bi tek onla konuşmuyorum. Telefonla bile konuşmuyorum kimseyle. Bi rahat ver anne ama konuşasım yok işte. Cırcır böceği gibi devamlı mırıl mırıl bişiler söyluo, devamlı bi sorular sorular. Bi de o sorular asla asla asla asla bitmiyor. 'Yarın ne yapıcaksın?' dan başlayan bir soru maratonunun 'Arkadaşının sevgilisinin kuzeninin sevgilisi ne iş yapıyorki?' kıvamına geldiğine şahit oldum ben. O sorulara izin versem, yine öyle olacak. Gücüm yok. Dışarda ne kadar şen sakrak, salak neşeli isem, evde bir okadar sessiz, tepkisiz bir insan oluyorum. Ailemi sevmediğimden yada huzursuz olduğumdan değil. Sadece öyle olmaya ihtiyacım var, güç topluyorum dışarıya. Ev benim alanım. Hiç bir şey yapmadan sadece durarak huzur bulduğum tek yer. Sessizliğimi bozmasa ne güzel olacak.

Yani ben bitmişim de ağlayanım yok, ama cırcır böceklerim hep benimle gibi bir durum.

20 Ocak 2011 Perşembe

Döndüm!

Evet an itibariyle tatilden dönmüş bulunmaktayım. Hatta daha bavulumu bile boşaltmadım, gerçi zaten o eylemi ben genelde pek gerçekleştirmem. Kirlileri attıktan sonra, annem cinnet geçirene kadar o bavul odanın tam ortasında durur, ben kıyafetlerime ordan ulaşırım. Şimdi hazır tam dönmüşken bir tatil özetini yazıyım dedim. Malum özledim yazı yazmayı.

Efenim şimdi biz 6 erkek, 2 kız olarak gittik bu tatile. Günler genellikle gruptaki diğer kız ve ben olmak üzere geçti. Çünkü erkekler iyi biliyordu board kaymayı, biz onlara hiç bulaşmak istemedik. Onların da bize bulaşmak istememesi isabet oldu. Çünkü biz 1 saat pistte debeleniyorsak 2 saat oturup muhabbet ediyorduk. Mutluyduk huzurluyduk. Ders aldık zaten ilk 3 gün. Sonra kendimiz in çık in çık. Fakat bizim bu huzurumuz bir erkek arkadaşın bizim gruba dahil olmasıyla bozuldu. Bu arkadas ismi lazım değil, meğersem bir kız çocuğuymuş. Devamlı şikayet, devamlı şikayet. Bir insan tatilde nasıl bu kadar memnuniyetsiz olur? Onu geçtim devamlı bir 'Hadi hadi hadi' modu. Sanki kendi çok biliyormuş gibi bize kayarken direktif vermeler. Biz kendi kendimize mutluyuz. Kalkınca düşmeden, yuvarlanmadan o pistten aşağı inmeyi başaran bizler, bu çocuk etrafımızdayken devamlı yerdeyiz. Hayır madem bu kadar iyisin neden bizimlesin? Git kay diğerleriyle. Yok. Bizi darlamaya gelmiş. Kaptırmışım gidiorum arkamdan 'Firsteeeee şöle yap böle yap' Güm yerdeyim. Nays! Thank you!
En sonunda ben erkek arkadaşıma şikayet ettim 'Alın şunu başımızdan diye'. Meger diger kız da erkek arkadasına şikayet etmiş. Ama o çocuk bizim başımızdan alınamadı. 2 gün çocuk yokmuş gibi davrandım şahsen. Öle de pis bi huyum var benim. Direk engelliyorum zihinde birine sinir olunca. Görmuyorum, duymuyorum, bilmiyorum.
Ama en sonunda dayanamadım, patladım. Hemen anlatıyorum. Şimdi böle tam kayıyorum, öğrendim lan modundayım. Hızlandım hızlandım, sonra boardun iç kenarı takıldı kara, ben dizlerimin üstüne bir kapaklandım, böyle bir acı yok arkadaş. O diz kapaklarımın yerinden çıkıp tekrar yerine oturma sesini duydum içimde. Düştüm ve kaldım. Ama hareket edemiyorum acıdan. Kendi kendime 'Hüüüü hüüü' diye ağladım kaldığım yerde ama çaktırmıcam ya güya kimseye, insanlara 'Bişi yok' falan diyorum. Bu kız çocuguda benden önce inmiş aşağıya cafede beni bekliyor. Neyse sonra ben toparladım kendimi, nefes alabilmeye başladım, çıkardım boardu, yürüyorum ama her adımda vücut kilit. Neyse oturdum. oturduğum gibi bunun yanında ağladım yine. Öyle şımarıklıgımdan, dayanıksızlığımdan değil. Yoksa zaten 4 gün boyunca ben hep yere çakıldım çakıldım kalkmasını bildim, hiçte ağlamadım. Ama arkadaş bu acının tarifi yok. Ağladığım belli olmasın falan diye kar gözlüğünü çıkartmıyorum bide. Çok gururluyum. Bu kız çocuğunun da geldiğimizden beri kolları ağrıyor, birde kaburgası (onu unutamam) Bizimde ağrıyo ama biz şikayet etmiyoruz, zaten bu iş düşe kalka öğrenilcek yani. Mesela benim vucudumda varlığından haberdar olmadığım kaslarımın bana yaşattığı ağrı gerçekten anlatılmaz yaşanır. Bu arada popom da bildiğin mor artık, ama şikayetim yok. Bilerek girdik bu işe. Neyse benim durum bu, diğer kız arkadaşta durum bu. Bir arkadaş omzunu çıkardı, bir arkadaş yüzünün sol tarafını parçaladı ama kimse şikayet etmiyor. Herkes eğlenmeye devam ediyor. Neyse efenim bu yüzünü parçalayan arkadaş geldi yanımıza o sırada, bu kız çocuğu olanda başladı kollarım da kollarım. 'Yok ben kaymıcam' demeler falan. Kimse sallamıyor, çünkü baydık artık. Bu 1 saat falan şikayet şikayet şikayet. En sonunda durdum 'Abi bu ne böle karı gibi söyleniyosun geldiğinden beri, ben burda acıdan nefes alamıorum ağzımı açmadım.Yeter ya' demiş bulundum. Yüzü parçalamış arkadaşta bana katıldığını belli eder gibi kafasını salladı karşımda. Sonra kız çocugu sustu. Okuldan tanıdığım tesadüfen orda karşılaştığımız insanlar geldi yanımıza muhabbet şakalar güldürmeceler. Bir ara duydum bizim kız cocugu, yeni tanıştığı birine bahsediodu kollarından.

Neyse efendim, genel olarak pistte değilsem, yatakta geçirdim tastilin büyük bir bölümünü. Şu anda dizlerim şişmiş durumda, yürürken baya canım acıo. Zaten morarmışlar. Kollarım ve sırtımdaki kasların her biri sızlıyor ve popom mosmor. Belli anlarda 'Ben niye girdim bu işe, kayaklarımla mutluymuşum' aslında desemde, board olayını baya sevdim. Ama çok korkuyorum. Hep bi tereddüt, Tereddüt olunca kurtuluşun yok yerdesin zaten. En son gün erkek arkadaşımla çıktık bi yere, ordan inerken gerçekten onun için üzüldüm. 'Şunu yap bunu yap' diyor ama ben kesinlikle vücüdu kontrol edip onun dediklerini yapamıorum. 2-3 dakikada inebilceğimiz yerden heralde yarım saatte indik. Saolsun kızmadı bana. Hatta 'Aşkım dediklerimi son anda yapmaya başlamış olmasan ne güzel öğrenmişin işte' bile dedi. Hihi.( Kalp ) Bu arada son anlarda onun dediklerini yaptığımın kesinlikle farkında değildim, sadece düşüp kafamı gözümü yarmamaya çalışıyodum. Bu arada sakatlanmadan kurtarıcı motorlarına binen tek insan benim heralde. Bir yerden inerken baya hızlanıp öyle devam etmem lazım sonraki düzlüğü aşabilmem için ama imkan yok cesaret edemiyorum. Böle oturdum pistte bakıyorum. Erkek arkadaş 'Hadi aşkım hadi sevgilim yaparsın bak yanındayım' dio ama nafile. Sonra yanımızdan bu motorlardan biri geçerken, en şirin ve sevimli halimle 'Abi beni şuranın sonuna götürür müsün hüüü' dedim. Adam da gülüp 'Hadi gel' dedi.(Normalde eğer birini alıyorlarsa, o kişinin sakat olması ve doktora götürülmesi gerekirmiş) Ben bindim sonra motor hızlanınca çığlık attım falan. Öle yani. Hızdan bu kadar korkuyor oluşuma rağmen bu sporu yapmaya inat etmiş olmamda efsane.

Neyse şimdilik bu kadar. Sağlam gittim hala tek parçayım fakat parçalarımın sağlamlığı tartışılacak durumda olarak geri geldim sonuç olarak.

14 Ocak 2011 Cuma

Kimliğimi açıklıorummm!!


Kimliğimi açıklamaya karar verdim en sonunda.
Evet bu resimde neye benziyorum göreceksiniz artık.
Sokakta peşime düşmeyin ama.
(Kendimi çok önemli biri sandım nan!)
Evet işte bu ben!
Yanımdaki de sevgilim!
Benım kucagımda laptop var.
Onun elinde playstation kolu.
O kolu yedim bitirdim.
Ayrıca elbisem de simli simli.

(Gerçek resmimi koyacağıma inanmış mıydınız gerçekten?)

Şaka! LoL!



SacmaSalakSapan

3 S kuralı uygulamak istiyorum bu yazımda. Sacma olsun.Salak olsun. Sapan olsun.
Yazın misafirliğini yaptıgımız kamptada 4 D kuralı vardı.
No Driving (araba kullanmak yok)
No Drinking (içki yok)
No Dating  (flört yok kısaca)
No Drugs  (uyusturucu yok)
Tabiki sadece sonuncu kurala uyuyoruz biz her sene. Misafirler yabancı oldugu için ingilizce kusura bakmayın.

- Hiç bir şey yapasım yok bu aralar. Tatil zamanı olmasına rağmen, artık benimle bütünleşmiş bir halsizlik, isteksizlik belki de bir depresyon mevcut bünyemde. Oyun oynamak bile yorucu oturduğum yerden. Oyunun haritasında dolaşırken bile, sanki ben hakkaten o yolları katediyormuşum gibi yoruluyorum. Öle bişi. Ayrıca 3 günden beri evden çıkmadığımı farkettim. Bir 3 gün daha çıkmasam şikayet etmem.

-Derslerim hala açıklanmadı. Sadece 1 tanesinden DC geçmişim. Olsun zaten F bekliyodum. Hocaya mail bile atmıştım. Cevap vermemişti. Kesin kaldım die düşünürken o not ilaç gibi geldi. Mezun olmak için yükseltmem gereken ortalamam 1.79a düştü. Önümüzdeki dönem işala. Birde derslerin açıklanmamasına rağmen, sistem kendi kendine çöktü yine ders seçim zamanı olduğu gibi. I hate you e-dönüşüm.

- Üst kat komşumu Fb'den ekledim, hemen kabul etti. Yani o da benim gibi uyumuyor. İkimizde camdan sigara içiyoruz. Aramızdaki tek fark, onun külleri benim pervazıma konuyor. Şikayet etmiyorum. Rahatsız bile olmuyorum. Bir de istanbulun göbeginde bizim apartmanda telefon çekmediği için ikimizde cama çıkıp konuşuyoruz. Muhtemelen birbirimizin sırlarını, bizden iyi bilen yok. Nitekim sanırsam ikimizin de camı her daim açık.

-Hiç bir şey yapmak istemediğim için sıkılıyorum. Mesela bu geceden de sıkıldım. Bence bitebilir artık. Yeni bir dizi keşfettim ama onu bile açmaya üşeniyorum an itibariyle. İzlemek nası zor gelio anlatamıcam bide. Tek istediğim şey, başını yastıga koyduğu gibi uyuyabilen ve türlü rüyalar gören bir insan olabilmek. Rüya kısmı tamam ama uykuya dalma kısmı bende çok sıkıntı. 4 saat uyuyorsam, 3 saati uykuya dalmakla geçiyor. Çok yorgun olmam lazım, ama insan oturduğu yerden yorulamıyor pek. Gerçi popom uyuşmuyor değil artık.

-Bu kış diğer kışlardan farklı olarak hiç hastalanmadım. Bir kaç gün sonra gideceğim kayak tatilinde bu açığı kapatırım gibi geliyor bana. Kayağı bırakıp, snowboarda geçeceğim bu kış. Yeni masraf kapısı. Öğrendikten sonra illa kendime takım almam lazım. Bir de spor klubune üyeliğimi yeniletmem gerekiyor. Yine masraf. Yasık babacığım. He o da gelmek istiyormuş. Gidip fiyat alacağım ikimiz içinde. Fakat spora gitmek benim için sosyal bir aktivite olduğundan ve nerdeyse butun arkadaşlarım aynı yere gittiğinden, babamın sosyal hayatımın bir bölümüne şahit olacak olması biraz sıkıntı. Olsun kıyamam ben ona. Allahtan erkek arkadaşım spor salonunu değiştirecekte yakalanmaktan kurtulucaz. Bu ayrıntıyı onla paylaşmadım daha. Söylersem kesin başka bi yere gidicek, biliyorum. Şu anda düşünme aşamasında.

-Yine hayatımı sadece kakaolu süt ve yeşil zeytin ile devam ettirir oldum. Yemek yemek çok zor geliyor. Ağzına atıcan, çiğnicen, yutucan. Gerçi hiç yemiyor da değilim ama bir öğün falan. Hatta yarım öğün. Bu kadar az beslenirken hala nasıl hastalanmadım bir daha şaştım kaldım afalladım.

-5 dakikalık bir iş yüzünden dünya kadar taksi parası vermemek için, o 5 dakikalık işi yaklaşık 3 haftadır erteliyorum. Üstelik gitmem gereken yere de gittim aslında bir kaç kere. Bir sefer derdimi anlatmaya üşendiğim için girmedim dükkana, bir sefer kapalıydı ve başka bir seferr...hmmm...neydi lan? Ha tamam üşendim işte. Ama sanırım yarın büyük gün. Of düşününce bile kendimi yatağa atasım geldi. İş ne mi? Lastiği kopan tokamı geri verip yenisini alıcam. Gülmeyin. Çok para verdim o tokaya. Garantisi bile var işte. Siz düşünün. Öle yani.

-Ağzı hafif aralık yada öpücük yaparak fotograf çektiren kızlar aslında hiç sexy değilsiniz. Üzgünüm birinden duymanız lazımdı bunu. Çok salak gözüküyosunuz ayrıca. Bu yazıdan daha salak, öyle diyim. Nie normal bir poz vermiyorsunuz? Ya da poz vermeme pozu da verebilirsiniz. Hani sanki 'Fotografımın çekildiğinin farkında bile değilim kanka' tribi. Ben onu çok severim mesela. Gerçekten. Yaparımda. Ama dudaklarımı aralamam, yalandan bir öpücük atmam makinaya. Sizde en kötü poz vermeme pozu verin. Porno yıldızıymışınız gibi fotograf çektirmeyin. Çok klişe, enteresan bile değil.

-Tamam gece hala bitmedi, ama bu yazıyı yazarken 15 dakika falan geçti. Şimdi fb, twitter bi 15 dk öldürsem, sonra bi wc(2-3 dakika), sonra gücümü toplayıp 1-2 bölüm dizi seyretsem 1.5 saat, sonra tekrar fb ve twitter 15 dk. Anca saat 3.
Yok olmuyor bu gece geçmiyor. İleri alınmıyor mu bu hayat lan?
Tamam susuyorum. Amacıma ulaştım. SacmaSalakSapan.(nokta)

13 Ocak 2011 Perşembe

Dayanamadım!!!

Bir kaç gündür yazmamak için kendimi tutuyorum. Nitekim ilerde Turkiye'nin durumu, şu blogta yazdıklarımız yüzünden bile bizi içeri attıracak konuma erişebilir. Hem ben adam öldürmediğimden dolayı, Af'la da çıkamam.

Sinirleniyorum ben bu ülkede olanlara. Ama en çok insanların cehaletine. Bir de 'Bize dokunmayan yılan 1000 yaşasın' mantığına. Tamam insanlar Fb olsun Twitter olsun çeşitli şekillerde tepkilerini belli etmekteler yeni yasa tasarılarına ama azınlıkta kalmakta. Ve en buyuk tepki içki yasağına gelmiş bulunmakta. Neymiş efendim tepkimizi belirtmek için belli alanlarda cmts gunu içecekmişiz butun gençlik. Gençliğe bak, silahlandırılan bir gençlik. Dili, dini, ırkı bölünen bir gençlik. İçkisine dokunmadan, tepki vermeyi akıl edemeyen bir gençlik. 'İçkime karışma' diyen bir geçlik. "Bağımsızlığımıza, özgürlüğümüze, anayasamıza, ordumuza, dilimize karışma" *, demeyen bir gençlik.

Bu içki yasasına bende çok sinirlenmiş bulunmaktayım. Yalnız içki içemeyecek olmaktan dolayı değil. Bu yasa tasarısındaki amaç, içkinin engelenmesi değil çünkü bana göre. Kır düğünlerinde, sergilerde, kokteyllerde ve aynı zamanda 24 yasın altındaki bir insanın gidebilceği her yerde (ki bu hakkaten her yer) içkinin yasaklanması demenin asıl meali:

"İçki fiyatlarını artırdık yetmedi. Vergileri çoğalttık yetmedi. Alın biz de böyle yaparız, o içkiyi içirmeyiz size pis kafirler, dinsizler, imansızlar"

Düğünlerde içknini yasaklanması bir yana ( ki benim hayalim kır düğünüydü ama alkolsuz olmaz o iş), sergilerde ve kokteyl'lerde yasaklanmasına kesinlikle mana bulamıyorum. Hani amaç toplumun huzuru ise, (alkol içen adam huzursuzluk yaratır) kaç kişi, bir sergiye gidip köpek gibi sarhoş olmuş ve huzursuzluk çıkarmıştır. Ha bu arada o denize karşı rakı-balık keyfini de unutun artık. Kaldıki, mantık bir şeyleri zorla yaptırmak olduğu için, ilerde de kapanmayı zorunlu hale getirebilirler. 24 yasın altındaki insanların çevresinde cinsel obje olmasın diye de bir açıklama getirebilirler. Peki biz napıyoruz? Gençlik hani Biz. Biz içiyoruz. İçelim ki kafamız güzel olsun, zihnimiz uyuşsun düşünemeyelim diye içiyoruz. Ha bu arada evet ben 24 doldurdum istediğim yerde(!) içebilirim ama bir çok arkadasım 24 olmadığı için sanırım benim onların yanında içmem YASAK!. Evlenme yaşı 18 bu arada. Yaş 19 olunca da belimize silah takabiliyoruz. İçki yasak ama at, avrat, silah serbest. Yaşasın liberalizm!! ( Her şey burdan başladı aslında dimi?) Liberalizm olgusunu tümden karalamış değilim şu anda. Ama daha liberalizmin ne olduğunu bilmeyen insanlar, zamanında 'Hepimiz liberaliz lan' diyerek, günümüzdeki yasaların ortaya çıkmasını sağlayacak olan temellerin atılmasını şiddetle savunmuşlardı. Evet çok liberalsiniz bebeklerim, şimdi birbirinizi vurun, içki içmeyinki hedefinizi 12den tutturun. Sonra gidip 3 kadın alın. Olur yani. O da olur nasılsa 2-3 seneye. Siz liberaldiniz belki ama karşınızdakiler sadece bunu kendi amaçlarınca kullanan, sizi bölmeye, birbirinize düşürmeye çalışan insanlar olmakta beraber, bunu çokta güzel başarmış durumdalar. Şimdi istediği yasayı çıkartsınlar, sizi ayakta m.ksinler, hadi sıkıysa sesinizi çıkartın şimdi. Adamlar cemaatlerde yetiştirdikleri, beyinlerini yıkadıkları müritlerini silahlandırıp üstünüze salsınlar. Aferin! Nice Job!

Seriatçıların devlet bakanı, fetullahçıların polis, katil ve sapıkların Af'la serbest bırakıldığı, terör yanlısı olduğu apaçık olan insanların cumhurbaşkanı ya da başbakanla (unutmuştunuz değil mi?) özel olarak yemek yediği, Anayasa'nın  ilk 3 maddesinin bile değiştirilmeye çalışıldığı bir ülkede, tek derdimizin içki yasağı olması sizce de pek acınası değil mi?

*: Alıntıdır.

11 Ocak 2011 Salı

MiM'ik (6) Sarkı Sozleri

Şimdi öncelikle benim yazacagım sarkı sözleri yabancı olacak, cünkü playlistte türkçe şarkı yok onu farkettim. Benim ayıbım. Sevgili Hero'dan gelmiş yine mim'ik.

I don't know why he seems convinced I'm lying
I should know better not to talk to loud
Are you still reaching out, can you hear me scream

We might as well be living in a another time
Don't think that I can take another empty moment
I'm gonna give all my secrets away, this time, don't need another perfect lie
Her dreams come crashing down like a burning sky at night
I told myself I won't miss you

All the right moves in all the right faces, so yeah, we're going down
Are we just sinking the ocean of faces?
I need one more chance to be near you
And the longer i wait the harder i'm gonna fall
I miss the life, I miss the colours of the world
Baby I'm a man, I was born to hate
'Cause a bottle of vodka is still lodged in my head
Underneath the stars here's a little heart for you
Here is where the sky gets lonely, here I dissappear
There was snow, white snow
I don't want to be a soldier, who the captain of some sinking ship
You think I'm weak,but I think you're wrong
I'm getting old and I need something to rely on
And their tears are filling up their glasses

The dreams in which I'm dying are the best I've ever had
I'm not asleep but I'm not awake after the way you loved me
And you can't fight the tears that ain't coming or the moment of truth in your lies
When everything's made to be broken I just want you to know who I am


Sanırım bu kadarı simdilik yeterli. Ama Mim'iki biraz bozdum bazı sarkıalrdan dayanamadım 2-3 satır aldım. Tek satır almak yetmedi. Genellikle en cok sevdiğim satırları aldım bütünlüğü bozsalar bile. :)
Hiho.
Yazması en eğlenceli mim'ik buydu sanırım benim için. Ama uzun sürdü. Olsun.Çok keyifliydi. Herkese tavsiye ederim. Ortaya çıkan sey insanı baya bir şaşırtmakta.
Hiho

MiM'ik (5)

Soru cevap bir mim'ik daha. Sevgili Laliş'e  teşekkürler. Ama şu anda ciddi olmak istemiyorum pek. Saçmalayabilirim.

Dindarsınız ya da değilsiniz, inancınız var ya yok , dinlerini yaşadığını söyleyen insanlarda en çok sizi iten şeyler ne ve neden ?

Bir kere en çok rahatsız eden şey bunu söylemiş olmaları. Ben manyak mıyım allah ile kul (!) arasındaki ilişkiyi merak ediyim? İki sevgili arasındaki ilişki bile merak edilmez. Ayıptır. Aynı zamanda günahtır. Bir erkek sevgilisiyle nası yatıp kalktığını anlatırsa nasıl ayıplanıyorsa, 'Bugun Allah için ne yaptın?' sorusuna sesli olarak cvp vermek bile ayıptır bana göre.
Bir de 11 ay camış gibi içip, o oruç tuttukları 1 ayın sonunun gelmesini dört gözle bekleyenlere kıl oluyorum. Madem  gün sayacaksın içmek için, tutma o orucu. Ne kendini kandır, ne bizi. Hele yukardakini hiç kandıramazsın. Ben sana söyliyim. Edebinizle iman edin lan! Ve kimseyle paylaşmayın. Öylesi makbul. Ben size diyim.

Sizi siz yapan özelliklerinizden en belirgin olanı ne?

Gevezeliğim.Her konuda krize giricek kadar panik yapabilirim. Bide inatçıyım. Baya!

Etrafınızdaki kişilere saygılı mısınız? Neyiniz insanlardan farklı ve ne konuda  daha çok  saygı bekliyorsunuz?

Hakeden insana saygı gösteririm. Karşımdakinin gözlerinden benim söylediklerime ve bana saygı göstermediğini hissedersem tırnaklarımı çıkartırım. Dilimin ayarı yoktur öyle durumlarda. Saygı duymam, duymadığımı belli ederim. Rencide de ederim. Nitekim birinin size saygı duymadığını anlayabilmeniz için, karşı tarafın size bir terbiyesizlik yapmış olması gerekmektedir. Bana saldırana, bende saldırırım.
Bence Dünta üstünde olan her insan kendine göre eşsizdir. Benim insanlardan şuyum farklı, buyum farklı diyemem. 7 milyar insan varsa, 7 milyar karakter var.
İnsanların bana saygı gösterip göstermemesi pek umrumda değil açıkcası. Ha saygı göstermiyorsa, benden de saygı beklemesin orası ayrı. Ama ben insana, insan olduğu için saygı duyulması taraftarıyım, nufus cüzdanında yazan rakamlar için değil.

İnsan’ın sizdeki tanımı ne ? Karşınızdaki kişi de olmazsa olmaz dediğiniz özelikler neler ve neden sizin için önemli bunlar ?

Karşımdaki insan oturmasını kalkmasını bilicek. Kendini ifade etmekte zorlanmayacak. Düşüncelerine hakim olacak. Bilmediği konularda susup öğrenmesini bilicek. Sadece dahil olmak için saçma cümleler kurmayacak. Bildiklerini sonuna kadar savunacak alt yapıya sahip olacak. Kendini geliştirecek. Okuyacak, öğrenecek, kendinden farklı düşünceye sahip olan insanlarla oturup saygı ve sevgi çercevesinde tartışabilecek.
Bunlar olsun gerisi teferruat.

Hayata bakışınızı paylaşır mısınız? Sürekli bir şeyler için hayatı suçluyor musunuz yoksa hayatta olması gerekenler bunlar ve olması gerekenler yaşanıyor mu diyorsunuz?

Hayata bakışımı özel olarak kelimelere döktüğümü hatırlamıorum suanda. Ama insan hayatını, hayata bakış açısına göre yaşar diye düşünmekteyim. O bakış açısıdır yani bizi biz yapan. Kelimeler kullanmaya illaki gerek yoktur.
Kaderci değilimdir, olması gerekti oldu diye düşünmem. Bunu düşünerek vazgeçmem. fakat butun çabalara rağmen ters giden şeyler düzeltilemiyorsa, ya da olması istenenler olmuyorsa, o zaman 'Hayırlısı buymuş' demekten de çekinmem. Ama önce sonuna kadar çabalamak lazım. İnsan elinden ne geliyorsa yapmalı her şeyden önce.

Sizi en çok huzursuz eden eksikliğiniz ne ? Şunu da düzeltseydim daha huzurlu olurdum dediğiniz, gerçeğiniz, boş vermişliğiniz, gamsızlığınız?

Kendimde bir değişiklik değilde, eğer zamanında aklımı biraz daha düzgün toplayıp şu bölümü değiştirseydim, evet daha mutlu huzurlu sakin bir insan oluırdum.
Birde bazen çok agresif oluyorum. Dilimin ayarı yok dedim ya, işte keşke biraz olsa.

Biri size bir kötülük yaptı ve biliyorsunuz ki yapılan şey bilinçliydi, tepkiniz nasıl olurdu? Susar mısınız yoksa aynı anda yüzüne vurur musunuz yapılanları? Kişilere davranışlarınızı neye göre belirliyorsunuz ?

İnsanlara ilk başta çok güvenirim ben. Ters bir insan olduğum için bu huyumda ters. İnsanlar birbirlerine zamanla güvenirler, ben ilk önce güveniyorum. Ondan sonra yawas yawas azalmaya başlıyor o güven. Çünkü insanlar illaki sizi üzecek, kıracak şeyler yapıyorlar. Muhtemelen siz de, ben de yapıyoruz. Zaman çizelgesine tersten başlayınca sonu pek bir hazin oluyor arkadaşlıkların.
Ben bana yapılan kötülükleri hemen yüzlemem, yok sayarım önce, içimde sindiririm. Sonra en beklenmedik anda yüzlerim. En beklenmedik anda en beklenmedik şeyleri vururum insanların yüzüne. Evet kinciyim sanırım biraz. Kaşınmayın.

Sizce, sabretmek nedir ve üzerinizde otorite kurmaya çalışan, sizin hakkınızı yiyen insanlara sabretmeli miyiz yoksa karşılık vermeli miyiz? Tepkimiz nasıl olmalı?

Sabretmek ve sabır kesinlikle benim sahip olmadığım bi erdem. Sabır ne demek bilmediğim için pek yorum yapamam. Bişi illaki o anda, o saniye de olacak. Olmazsa krizlere giriyorum. Bu durum çok kötü bünyem için, nitekim hayatta ne kadar kontrollu olsanızda, illaki sizin dışınızda, sizin kontrol edemeyeceğiniz ayrıntılar söz konusu. Yoruluyorum evet.
Otorite ve hak yeme konusuna gelince, sonuna kadar kendi karakterimizi kanıtlamak için uğraşmalıyız. Bunu yapmak için illa savaş kıyafetleri, kılıç kalkan kuşanmaya gerek yok. Kendimizi  saygı ve sevgi cercevesinde, düzgün ve net ifade ettiğimiz zaman, eğer dürüst isek, kimse öyle kolay kolay ezip geçemez. He bide biraz çirkef olmak gerekmekte. Sizi ısırıyorlarsa, sizde de onları ısıracak cesaret olacak.

Bir konuşmada geçti ben böyle bir cümle kurdum:’’ Karşımdaki insan benim için değerli değilse söylediği cümlelerde değerli değildir, isterse hakkımda zanlarla kötü konuşsun hiç farketmez’’ Bunu söylememin nedeni de şu; biliyorum ki bu dünyada en zor şeylerden biri sizi anlamaya kapalı insanlara kendinizi ifade etmeye çalışmak ve birilerini memnun etmeye çalışmak..Peki siz nasıl düşünüyorsunuz bu konuda?

Ailemiz dışında memnun etmeye çalışmamızı gerektiricek bir varlığın olduğunu düşünmüyorum. İnsanları mutlu edebiliriz, güldürebiliriz, üzebiliriz. Bir kere gülsün diye elimizden geleni yapabiliriz. Ama memnun etmek çirkin bişi. Sanki siz, kendiniz olmaktan çıkmak zorundaymışınız gibi. Olmaz öyle, öyle yaşanmaz.
Ayrıca ilk kısımla ilgili, ben, bana değer vermeyen ( ve benimde değer vermediğim) insanların aslında çok değerli cümleler kurabilceğine şahit oldum. Sizin bir insanla anlaşamıyor oluşunuz, onu sevmiyor, değer vermiyor oluşunuz, o insanın aptal ve fikirleri bazında değersiz olduğunu göstermez.
Asıl soru 'Siz değer vermediğiniz bir insanların söylediklerine değer verebilecek kadar değerli bir insan mısınız?'  olmalıydı bence.

Hangi söz sizi rahatsız eder ve neden?

'Aaaaaa bende tam seni arayacaktım.'
'Senden önce kimseyi sevmedim.'

Çünkü ikisi de en büyük yalandır.
(Daha çok var da aklıma ilk bunlar geldi, diğerlerini yazmaya üşendim)

Başkasında kınayıp da sonra sizinde yaptığınız bir şey var mı? (isteğe bağlı paylaşmak)

Ne zaman gece dışarı çıktığımda, içkiden kendini kaybetmiş bir kız görsem ve 'Haline bak ağzınla iç' desem gecenin ilerleyen satlerinde benim de kendimi durduramayıp o hale gelmem.

(Ama dışarı çıktığımda diil. Son 1 senede sadece 1 kere öyle oldum. Gelişme var. Sonunda öğreniyorum yawas yawas)


2 gündür girmiyodum bloga, kimler bu konuyla ilgili mim'iklendi bilmiyorum. Bu mim'ik okuyan ve yazmamış olan herkese gelsinn...









8 Ocak 2011 Cumartesi

MiM'ik (4) Porno çektim, okul bitti!

Lime Lime, beni bu konuda mim'iklemiş. Hani şu skandal. Aslında bu konuyla ilgili yazmak istemiyordum ben. Çok sıkıldım yine balon köpüğü şeklinde gelişen tartışmalardan. Nitekim yazım biraz onun yazısına benzeyecek. Yine de aynı olan fikirlerimizi, farklı anlatmaya sonuna kadar çalışacağım.
Bir hikayeyle başlıyorum;
(mesajı alanlara!)

"......Kız karşısındaki çocuga baktı. Çocuk kaç günlerdir kızın bir dediğini 2 etmiyordu. her saniye onu ne kadar sevdiğinden bahsediyordu. Kız etkileniyordu bunlardan ama o kadar da aptal değildi. Daha sevişmemişlerdi sonuç olarak. "Aslında" dedi kız " O bana böyle davranmasa bile, ben bu gece onla yataga girerim. Sonra görüşmesekte, önemli değil." Bu şekilde ifade etmedi kız kendini çocuga, sözünü kesti önce. Sonra;
"Bak birbirimizi kandırmayalım, senin amacın belli, ve bu benim içinde problem değil, evlenicek adam aramıyorum ben.Oyun oynamayı bırakalım ve bize gidelim ama bir şartla . KİMSE BİLMEYECEK! Beni tanıdığını bile kimseye söylemeyeceksin!"
Çocuk şaşkın fakat içi rahatlıyor, zaten çok sıkılmıştı aslında o da bu ikiyüzlü oyunlardan. Ortalıkta konuşmayacak olsa da zaten, kızın tek derdinin toplumun ne düşündüğü olması pek umrunda değildi. İşini görürdü, sonra çıkar giderdi. Bu kadar basitti.Alan memnun, veren memnun........"

Neden yazdım bunu? Çünkü kafalarda zaten herkes porno yıldızı artık. Herkes kendi zevkinin derdinde. Ama kimse bilmesin. Konuşulmasın, milletin ağzına düşmeyelim. Bakire prensesler gibi davranalım, saf ayağına yatalımda kimse anlamasın.
Sonra bir konu olsun. Yer gök inlesin, biz belimizde bekaret kemeri taşıyormuşuz gibi eleştirelim, ayıplayalım. Hiç düşünmeyelim, nedenleri, sebepleri. Çünkü içinde seks var. Yapmaya gelince sıkıntı yok. Porno izlemeye gelince de sıkıntı yok. Millet her gece gidip hayvanlı pornolar izlesin, çocuk pornoları izlesin. Onlar sapık olmasın, özgürlüğün sınırını zorlamayı deneyen insanlar sapık olsun. Çünkü o akşam eve kapanıp yatagında kim bilir ne pis düşüncelere sahip olan insanların, fantezilerini bizim gözümüze sokan yok. Bilmiyoruz güya. O yuzden konuşmuyoruz, ayıplamıyoruz. Lakin, biri çıkıpta bitirme projesi için porno çeksin. Cehennemlik olduğunu düşünelim. Evet bunu yapalım.

Kabul ediyorum, ilk duyduğumda bende 'Oha yok artık' dedim. Ama benim bunu dememdeki sebep, ne insanların namus anlayışını sorgulamaktı ne dünya görüşünü. Ben cesaretlerine hayran kaldım. Yönetmeninden oyuncusuna. Evet hayran kaldım. Bence gençler arasındaki zıtlaşmanın en güzel örneğini temsil ediyorlar. İyi de ediyorlar. Bir tarafta kafasını kapatınca cennetlik olduğunu düşünenler, bir tarafta pornoyu alet olarak kullanıp özgürlüğü sınayanlar. Evet burda bana göre porno amaç değil, sadece araç.Ben Bravo diyorum açıkcası. Ama en düşük notla geçmelerine üzüldüm. Bence fikir yüzünden en az bi CC haketmişlerdi. He şimdi o sapık olarak lanse edilen öğretim görevlilerini savunacağım biraz üniversitelerdeki not sistemini açıklayarak başlayacağım buna.

AA-BA-BB-CB-CC-DC-DD-F

Gördüğünüz gibi bu notlar iyiden kötüye doğru sıralanmış.8 tane not var orda. Bir taneside kalma notu dersek 7. Bu proje sahibi insanlar en düşük notla yani DD'yle geçtiklerine göre, bu öğretim görevlileri nasıl sapık olarak nitelendirilebilir. Zaten o DD, mesul olduğunuz projenin sadece raporuyla yada sunumuyla bile elde ettiğiniz bir not. Nasıl sapıklarmış şimdi bu hocalar? Konuyu mu beğenmemişler, 'Sen bunu konusuz(!) çek' mi demişler de yapmayınca o düşük notla mezun etmişler öğrencileri.
Mantıklı olun biraz allasen ya! (Allasen Bkz: Allah Aşkına!)

Ben ayıplayan insanların, hastalıklı fantezilerini ayıplıyorum asıl. Gitsinler onlar her gece porno çektikleri yataklarda uyusunlar. Sonra kalkıp ikiyüzlü ikiyüzlü konuşsunlar.Eleştirsinler, ortalığı yıksınlar.
Ama yemezler!

7 Ocak 2011 Cuma

Sorular

Hayatımın son dönemlerinki sorular;
(Enteresan bi yazı değil, bişi beklemeyin)

Naber?
Napıosun?
Sınav ne zaman?
Çalıştın mı?
Buluşalım mı?
Sinemaya mı gitsek yemek mi yesek?
Bu derse nasıl çalışılcak ya?
Totem mi yapsak?
Sınavdan kaç aldın?
O kadar çalışıp anca o notu mu aldın?
Sizin bölüm ne kadar zor olabilirki?
Bugun kendin için ne yaptın?
Kuafore gidicek zamanın var mı?
Ne zaman spora gidicez?
Çalışmasak mı?
Kopya mı çeksek?
Ne zaman mezun olacaksın?
Bu gun bitecek mi ya?
Depresyonda olmaktan sıkılmadın mı?
Neden bu kadar mutsuzsun?
Ne zaman mutlu olacaksın?
Sevgilinle nasıl gidiyor?
Bitirmeyi naptın?
Tatilde kayak mı yapacaksın snowboard mu?
Zorunlu stajını neden dönem arasında halletmedin?
Çıkışını ne zaman alıcaksın?
Bu dönem kaç dersten kalıyorsun?
Ortalaman kaç?
Ortalama yüzünden mezun olamazsan, hangi dersleri tekrar alıcaksın?
Proje çalışıyor mu?
Projeyi kendin mi yaptın?
Nasıl yaptın?
İş hayatının daha kolay olduğunu mu sanıyorsun?
Üstündekini nerden aldın?
Alışveriş yapmadan kredi kartının limitini nasıl doldurdun?
Acıktın mı?
Bugun de sabahlıyor musun?
Hoca musait miymiş, konuşabilcek misin?
Madem bu kadar nefret ediyordun neden dewam ettin?
......
Naber?
Napıyosun?
.......

Son 3 aydır dialoglarım bunlardan oluşmaktaydı işte. Ne kadar fuzuliymiş. Artık önümüzdeki maçlara bakıcaz ama değil mi?
Yapcak bişi yok!
Çok sıkıldım!
Bitse de gitsek!
300-500

Sigara,Duman,Aşk

İlham perim yok benim, ya da vardı bir aralar terketti beni. Belki de ben onu bıraktım. Son zamanlarda ilham kaynağım yaktığım sigaram. Sigarama taktım bu aralar. Ondan ilham alınca pek bir melankolik oluyor yazdıklarım. Bazen çıkan dumanını izlemek için yakıorum sadece. Dumanın süzülüşü pek bir melankolik.

Dramatik aynı zamanda, dağılıyor çünkü ne kadar güzel dans ediyor olsada havayla. Bir kaç saniyede yaşıyor o duman hayatını. Çözünüyor gidiyor. Kokusu kalıyor. İz bırakmıyor. Bir sızı sadece burnun direğinde. Rahatsız ediyor. Dramatik çünkü bıraktığı izi bile kimse sevmiyor. Kim severki duman kokan bir odada uyumayı?
Aynı zamanda ironik. Ne kadar hoşunuza gitse de onu içinize çekmek, öldürüyor sizi. Yavaş yavaş intaharınız oluyor. Sigara, duman gibi. Duman, aşk gibi. Duman kokusunu sevmiyor kimse, ondan geriye kalan tek şey olmasına rağmen ve kimse sevmiyor aşkın ardından gelen o dayanılmaz acıyı. Elimizde kalan sadece o acı olsa bile.

Aşkta yaşarken güzel, bakarken güzel. İçinize çektiğinizde, eninde sonunda intaharınız oluyor. Bitince acı veriyor. Tıpkı bir sigaranın sizi öldüreceği gibi öldürüyor. Yavaş yavaş, sinsi sinsi. Farketmiyorsunuz. 'Bir kereden bir şey olmaz' diyorsunuz önce. Biterken yaralıyor sizi en derininizden. Onun bıraktığı izleri de sevmiyorsunuz. O koku sizi nasıl rahatsız ediyorsa, kayıplarınız da o kadar rahatsız ediyor sizi. Sonra yokmuş gibi davranıyorsunuz o izler. Hiç yaşanmamış. Ama hastalıklı bir insan gibi sürdürüyorsunuz hayatınızı o izlerin gölgesinde. Ciğerleriniz biraz daha kararmış.
Sonra yeniden doğuyor umut içinizde. 'İlkinde ölmedim, bana bir şey olmaz' diyorsunuz. 2. sigaranızı da yakıyorsunuz. Artık geri dönüş yok diye. Eski izlere, yenileri katılıyor. Kalp deneme tahtası, çizikler içinde. Ciğerlerinize oksijen girmez olmuş. Gizli gizli, sizi sona yaklaştırıyor bu ikisi kolkola girip.

Yavaş yavaş ölüyorsunuz o dumanı seyrederken, yavaş yavaş intahar ediyorsunuz birini sınırsızca severken.

6 Ocak 2011 Perşembe

Boş beleş konuşuyor parmaklarım

Boş boş oturma isteğim var bugun, ama yapacakta çok iş var. Sınav var sonra yarın en önemli dersimin, geçersem bölümün %90ı bitmiş olacak benim için. Diğer dönemki derslerden korkmuyorum. Alırım onları da veririm. Sonra bu kız mezun olur belki. Bir tek bitirmemden korkmaktayım.Baya bir korkmaktayım. Ama şimdiden tez sunumunda giyeceğim kıyafet hazır aklımda. Hayır söylemicem. Belki sunum gunu bi foto paylaşırım. Ve evet yüzümü göstermem. Belki yazar olurum, o zaman görürsünüz, in miyim cin miyim?
(Elf'im nan ben)
Evet oyun oynamayı bu aralar biraz abarttım. Gerçek dünyadan kopmuş gibiyim. Ve yarınkı sınava da daha çalışmaya başlamadım. Şu saatten sonra bişi öğrenebilceğimi düşünmüyorum. Ha birde cmts gunu laboratuar finalım var. Sabah 9.30da. '0' almayı planlayarak giricem. Nitekim ben başımda biri beklerken, kahvem olmadan, her yazdığım satırdan sonra bir nefes sigara çekmeden code yazamıorum.Bide bence pazar günü sabah saat 7de olsaydı o sınav. Daha güzel bir eziyet olurdu.

Evet boş beleş konuşmak istiyorum ben bu aralar. Karşımdaki benden çok konuşursa sinirleniorum falan. Bir arkadaşım var, nefes almadan konuşur kendisi. Gecenlerde( gecenlerde dediğim 1 ay oldu sanki) 'Ay sen ne çok konuşuosun, bi sus be ben konuşcam' dedim kendisine. Onun kadar bende şaşırdım. Yine öyle bir oluşum içindeyim. Sanki yarın sınavım yok, sanki ben hiç çalışmamış değilim. Sanki, Sanki....

Sankilerimiz ne kadar çok bu hayatta. Bir de 'Keşke'lerimiz, ve bir de 'Belki'lerimiz. İnsanoğlunun en çok kullandığı kelimeler bunlar olabilir bence. Ya da benim. Neyse bi mezun olıyım, bütün keşke'ler, belki'ler netlik kazanacak umuyorum. Sanki. Öyle gibi sanki. Bakalım. Kısmet. Hayırlısı

Bu okul benim allah inancımı arttırdı ayrıca. Her sınavdan sonra 'İnsalla, masalla, hayırlısı, kısmet' demekten içim çıktı. Tanrı içimizde (Hero'dan etkilenmişim burda). Bunu bilir bunu söylerim. Hem kızmayın, insanların birbirinden etkilenmesi ii bişi bence. Sizi ileriye götürür eğer kendi karakterinizin sadece bu etkileşimden oluşmasını engelleyebilirseniz. Engelleyin yani bence. Siz olun kendiniz olun. Kraldan cok kralcı olmayın. En büyük küfür bence budur. Biri bana derse ağzını kırarım.

Bu okulun bana kazandırdığı bir de sabah kahvaltılarım. 2 kahve, 2 sigara. Eskiden tekildi bunlar. Artık birer tane kesmio. Sankı bağımlı gibi oldum. Zaman geçtikçe dozlarımı arttırmam gerekio. Össye çalışırkende( evet benim zamanımda öss vardı, yaşımı tahmin edin hadi) kola içine kahve döküp içerdim. Sonra 2 gün uyumazdım. Gözler mandalla tutturulmuş gibi dolaşırdım ortalıkta. Sapık gibi ders çalışırdım. Test kitaplarına tecavüz ederdim. Evet bunu yapardım. O kitaplar bitecek illaki. Bittide noldu? Gire gire özel okula girdim. Ama son 3 ay hiç çalışmadım. O zamanlarda beni terkedip 2 gun sonra başka sevgili bulan, sevgili saolsun. Sevgili bile demeye dilim varmıo gerçi artık. (Hani şu bana 'Sen bil. muh olamassın zekan yetmez' diyen arkadaş)
Bende ne salakmışım nan. O kitaplar bitmiş olsa da, bu salaklıgın telafisi yok işte. Hem o 3 aylık dönemden önce deneme sınavlarında, nerdeyse full çıkartır olmuştum. Coğrafya hariç, hep nefret ettim coğrafyadan. Uşağın, Karadenizde olmadığını da daha yeni öğrendim zaten. Egedeymiş. Nays.

Bu kadar boş beleş konuştuktan sonra sanırım vakit okula gidip ders çalışma vakti kankitler. Sanki..Sanki...
Gibi gibi.
Bazen, keşke.
Bir de belki.

Satır Satır

Bir sessiz gece, bir kaç sigara
Belki bir kaç benliğim odada
Sigaram yanarken, üşüyen benliklerim
Bir kaç kelime, tek cümle
Benim yatagımda uyuyan arkadaşlar 
Açılmamış bir kitap, Onlarca sayfa
Sönmüş bir balon, uçmayı bırakmış
Bir telefon, bir mesaj
Yine duygular



  Açık balkon kapısı, havalanan bir perde,
Uçurtmalar yerine.
Karanlığın uğultusu
Artık konuşmayan bir rüzgar
Bir orkide beni dinleyen
Ve bir biblo karşımda
Beyaz, saf
Sanki benim gibi
Öldürülmüş bir duruluk
Açık bilgisayarlar etrafta
Şarjları bitik
Tıpkı biz insanlar gibi
Gelmeyen uyku,kaçak oyunlar
Bakışlar bile kaçamak
Dökülmüş bir oje,boya kokusu
Yoksa gecenin kokusu mu bu içime çektiğim
Anlamsız satırlar
Uzayıp giden, durmayan
Gittikçe belirsizleşen

Fotograflar beyazlaşan
Bir duman etrafta
Cigerlerimde
Ve belkide zihnimin tam içinde
Bilincimle dans eden
Bir kaç tane kül
Halının üstünde
Ve portakallar masada
Beyazlaşan fotograflara renk katmak için
Tekrar şekilden şekile giren duman
Akmayan yaşlar
Gülüşlerle saklanan
Düşen bir kaç kirpik, dilek tuttugumuz
Kurulan hayaller, gerçekleşmeyen
Hoşçakal diyecek dudaklar
Acımasız Geceye
Elbet doğacak olan Güneş
Temizleyecek Geceyi


5 Ocak 2011 Çarşamba

MiM'ik (3)

Evet Sevgili Hero mim'ikleyivermiş beni. Hemen yazalım ayıp olmasın dimi kankitler?

Mim konusu, kendimizi daha iyi tanıtmamız sanırım takipçilerimize, ben onu anladım ama yanlışta anlamış olabilirim tabi, zira sarışınım ( evet sarışın esprilerini bende yapıorum, pek hoşlanmıorum biri bana yapınca 'Ayk amele misin abeci büyü artık' diorum)
(Abeci Bkz: Apaçi)
Neyse noluodu burda ya, ha tamam;

1-) Kaç yaşındasınız ?


Akıl yaşı mı beden yaşı mı? Çok karışık bi soru bu. Hmmm demiştim daha önceden anketlerde 20-30 kutucugunu işaretliorum diye. Daha da spesifik bi cevap vermem. Hem hani yaş sormak ayıptı. Alla alla ya!

2-)İsminizin son harfi ne ?

E işte. FirstE! Bu da soru mu şimdi.

3-)En sevdiğiniz renk ?

Sanırım mavi, yeşilde olabilir, belki beyaz. Kırmızı ruj severim ama kırmızı giymeyi sevmem. Sarı da ara ara iidir. Turuncu var sonra onu da severim. Ben parlak simli simli şeyleri çok severim ayrıca, renk farketmez. Simli bişi göriim hemen almak isterim, o tarafa çekilirim. İlla benim olacak, balık mıyım neyim? Yok nan ben İkizlerim. Durun sorular karıştı.

4-)Kilonuz kaç ?

Gerçek kilomuz mu, hayal ettiğimiz kiloyu mu sölicez? Yok olmaz yapamıcam bunu neyse 3-4 sene önce 45 kiloydum ben. Her gun 1 saat yüzüp üstüne 3 saat falan spor salonuna giderdim. Tatlı fastfood yemezdim. Canım tatlı isteyince nesfit meyveli yerdim. Amacım 42 kiloydu. Ama 43-44 civarlarında artık bayılmaya başlayınca bıraktım rejimi. He bu spor+rejim dönemi 1.5 sene falan sürdü. Sonra içmeye başladım her daim. Kilo aldım. Şimdide spor yapıorum ama alkolden alınan kilo bence verilebilemez!
Neyse bunları okuyunca soruyu unutmuşunuzdur, ben diğerine geçiim.

5-)Boyunuz kaç?

1.62. evet kısa bi insan olabilirim. Ama utanmıorum. Allahtan topuklu ayakkabı giymeyi çok seviorum. Hem uzun boylu olsam nolucak, o topukluları giyince dana kadar olucam. İnsanlar 'Yukarda hava nası?' esprisini yapıcak falan. İyiyim ben böle minik boyla.

6-)Ailenizin kaçıncı çocuğusunuz ?

2. ve sonuncu. Evet şımarık, evet tekne kazıntısı. Bi problem mi var gardaş?

7-)En sevdiğiniz şarkı ?

Hmmm, çok zor cevaplayamıcam. Her gün değişio, her saniye de olabilir. Dedim ya ikizlerim ben.

8-)Sigara kullanıyor musunuz ?

Evet kullanıorum. Yasağa rağmen odamda da içiorum. Çatlayın patlayın. Ve evet ayrıca astımımda var. Küçükkene 5-6 sene aşı+ilaç tedavisi gördüm. Annemin bana içirdiği ve yedirdiği besin bileşimlerinden bahsetmicem bile. Ama artık öle sigara içince krize girmiorum. Çok abartınca oluo. Her gün bi paket bitince 1 hafta sonra başlıo ciğerlerim ağrımaya. Ve evet geçen sene hastaneye de yatmıştım. Annem doktora: 'Grip oldu heralde bizim kız' şeklinde yaklaşmıştı. Doktor ciğerlerimi dinledikten sonra dehşetle anneme bakmıştı. 'Hemen oda ayarlayın serum bağlayın buraya' şeklinde gelişmişti hikayenin devamı. (Çok geyik yapasım varmış benim)

 9-) Alkol ? 


Nasıl? Kim alkol? Neden bahsediosun? He alkoolll. Bilmem bi var bi yok.
(Yersen! :PpP)


10-)Sizce sarışın mı esmer mi ?

Kız için mi erkek için mi? Şimdi bana sorarsan sarışın derim. Ama esmerinde gideri var. Kumralda kabulum. Kızıl var sonra. Bide albino olmakta var. Ne diorum nan ben? İyice b.kunu cıkartım.
Uppsss kötü laf konuştum, ağzıma biber.

11) Çayı bardağından mı içersiniz, çay fincanından mı?

Hmmm büyük çay bardağından diip çalıyorum birinin cevabından. Olsun. Klasik çay bardağı hemen bitio. Gidip tekrar koymam gerekio. Yada garsona türlü şaklabanlıklar yapmam gerekio. EN kocamanından çay fincanı iidir. Ama bardak şeffaf olacak. Rengini görücem o çayın. İnsanlarda seffaf olmalı hem bence.



hihihohohihihiekikeiekei

MiM'iklenenler;


Şizofren bir Yazı

Üşüyor musun geceleri? Butun yatak sana kalmışken, neden yalnız yatmak kötü olsun? Neden ağlıyorsun yastıklara? Yalnızken daha mutlu değil miydin sen? Bu yüzden öldürmemiş miydin beni?
Öyle demiştin, yoksa bu da mı yalandı? Boşuna mı öldüm ben?

Sen değildin aslında beni öldüren, ben bilerek izin vermiştim sana.Ben görmüştüm kendi yokoluşumu gözlerinde. Yinede 'Senin için olsun' demiştim. Sense 'Zayıf' olduğumu düşünmüştün. Ne kadar cesaretli olduğumu, sonunu bilerek kendi kaderimi yazıyor olduğumu anlayamamıştın. Anlatmaya çalışmamıştım. Sen benim kadar derin olma istemiştim. Benim düşüncelerim hayat bulmasın zihninde demiştim. Çünkü sen kaldıramazdın.Ağır gelirdi benim fısıltılarım sana. Biliyordum.Senin aksine, ben seni kendinden iyi tanıyordum.

Benim en büyük hediyem, sana 'Güçlü' olduğunu düşündürtmekti. Herşeyi kendi kontrolunde sanıyordun. İyi de ediyordun. Egosu yüksek olan insanlar daha mutlu bu hayatta. Egonu, ben kendi ellerimle yaratmıştım oysaki. Dünya senin etrafında dönüyor sanıyordun. Oysa içinde yaşadığın Dünya, benim Dünyamdı.Çiçeğinden, böceğine, gökyüzündeki yıldızlara kadar. Dilek tutmak istediğinde, ben kaydırıyordum o yıldızları. Bahçeden koparıp bana butun saflığınla getirdiğin çiçekler, zaten benimdi. Bunun da farkında değildin diğer herşey gibi. Çocuktun sen, ben bir gün büyüyeceğini düşünüyordum. Ama senin büyümen imkansızdı. Bu yüzden ben büyüdüm. Ufak bedenime çok olan ruhum, daha da yaşlandı senin sayende. Çünkü ben hem kendi düşüncelerimle, hem senin yarattığın kırgınlıklarla savaşıyordum. Bütün cephelerimde ağır bir savaş vardı. Ve ben tam kazanırken, hep kaybediyordum.

Yalnızken daha iyiydin dimi sen? O zaman neden benden sonra hiç yalnız kalamadın? Neden başedemedin kendinle, benden sonra derinleşen düşüncelerinle? Benim en büyük intikamım da buydu işte. Ben, omuzlarına zihnimin bütün ağırlığını yükleyip gitmiştim senden.

Sonra bir sigara yakmıştım, bir sigara yakıp, bende seni öldürmüştüm.

3 Ocak 2011 Pazartesi

Jenerasyon Farkı

"Biz sizin gibi her şeye sahip olarak yaşamadık. Babamızdan hazır gelmedi cebimizdeki 3 kuruş bile. Bizim sizin gibi sayısız, hiç kullanmadığımız kıyafetlerimiz olmadı. Abilerimizden, ablalarımızdan kalan bir kazak, bir botla geçirdik bütün kışlarımızı. Hepimizin altında araba yoktu. Taksilerle de gitmedik yürümeye üşenip 3 adımlık mesafeleri. Toplu taşıma araçlarıydı ulaşımımızı sağlayan. Bazen onları bile karşılayamayıp yürüyerek giderdik okulumuza, işimize.

Bizim eğlencelerimiz sizin gibi değildi. Gece dışarı çıktığımızda bir maaş bırakıp kalkmazdık. Sırf eğlencesine, kendimizi hatırlamayacak kadar içmezdik sağda solda. Sırf daha çok kafamız güzel olsun diye uyuşturucu kullanmazdık biz.Korurduk kız arkadaşlarımızı, sizin gibi yataga atmaya çalışmazdık bize güvenen her kızı. Bizim kahvaltılarımız sizinki gibi olmazdı. Sipariş vermezdik biz dışardan, sırf 2 tabak masaya koymaya üşendiğimiz için.En güzelinden, en samimisinden 2 yumurta kırıp 5 kişi beraber yerdik.

Bizim oyunlarımız sizinkiler gibi değildi. Kart oyunlarını/okeyi parasına değil eğlencesine oynardık.Arkadaş, arkadaşa borçlanmazdı.Biz sizin gibi iyi gün dostu değildik üstelik. Birimize bir şey olsa, hepimize olmuş sayardık. Birinin başı sıkışsa, hepimiz onun için orda olurduk. Sizin yaptığınız gibi telefonları duymamazlıktan gelmezdik.Zaten sizin gibi telefonlarımızda yoktu bizim yanımızda taşıdığımız. Bir saatte buluşmak için söz veriyorsak, tam o anda orda olurduk, saatlerce bekletmezdik karşımızdakini. Saygısızlıktı bu bize göre.

Biz sizin gibi izlediğimiz dizilerde ne olmuş diye konuşmazdık. Biz okuduğuımuz kitapları tartışırdık kendi aramızda. Dünya'da neler olmuş araştırmaya öğrenmeye çalışırdık kütüphanelerde. Biz kütüphaneden çıkmayan üniversite öğrencileri olmaya çalışırdık, sizin gibi kütüphaneye adım atmayan değil. Biz 'Kim kiminle nerede görülmüş' merak etmezdik. Biz 'Ülkede neler oluyor' diye merak ederdik. Biz ülkeden gitmeyi değil, ülkeyi kurtarmayı hedeflerdik hayallerimizde.

Sonra bizi de böldüler tıpkı sizin gibi. Sağ/sol diye aynı ülkenin evlatları olduğumuza bakmadan.Okulda, sokakta birbirimizi görünce düşman düşman bakar olduk aynı parklarda oynadığımızı unutup. El altından silahlar depolandı evlerde. Kimimiz işkence gördü, kimimiz öldürülüp kahraman oldu. Ölümden öte köy varmış ve sıfatların önemi varmış gibi 'Şehit' dedik kayıplarımıza.Sokak başında adam öldürülür oldu. Sesini yükseltenler okuyamadı.Etliye, sütlüye karışmayanlara korkak dendi. Sonra darbelendi ülke,toplum.

Şimdi sizde bu evrelerden geçmektesiniz.Sonuçlar aynı olur mu bilinmez. Şimdi siz de başı kapalı bir insan görünce, düşman düşman bakıyorsunuz birbirinize. Şimdi sizde silahlandırılıyorsunuz hemde yasalarla.Sokak başında adam öldürün diye. Şimdi sizin dil'inizde ayrılmaya çalışılıyor aynı vatanın evlatları olduğunuza bakılmadan, sanki dedeleriniz aynı toprağa kanlarını akıtmamış gibi. Şimdi siz de bölünmeye zorlanıyorsunuz kendi içinizde, tıpkı bize yapıldığı gibi. Bahaneler farklı, amaçlar aynı. Hala farkında değil misiniz?"

O zamandan bu zamana pek bir ilerleme kaydedememişiz sanırım. Farklılıklarımız ve benzerliklerimizle hep aynı döngü içinde yaşamaktayız. Tarihler değişiyor, nesiller değişiyor fakat memleket sorunları hep aynı kalıyor.

PS: Bunları birinin adından yazmadım.Kendi okuduğum, ailemden dinlediğim anılarla yazmaya çalıştım sanki o zamanda yaşamış biri gibi. Yazdıklarım yanlışta olabilir, doğru da.Kim bilebilir? Ben bilemem, ben sadece kendi yorumuma göre yazdım. Zaten hiç bir zaman çok şey bildiğimi iddaa etmedim ben.
Saygılar, sevgiler.

2 Ocak 2011 Pazar

Bir kaç Gün

Bir kaç gündür yazmıorum. Bunun nedeni şu 2011 temalı yazılardan baymış olmam. Çok sıkıldım be kankitler.(Kankit yeni kelimem baya seviorum) Yazmadım çünkü, benim de yazılarıma sızsın istemedim şu yeniyıl mevzusu. Fakat hala etkisinden kurtulamamışım. Defol 2011. Hem 2011e girerken bu kadar buyuk olay oluosa 2012 düşünemiorum. hani şu kehanet yüzünden. Hem eher gerçekten 2012de dunyanın sonu gelecekse, butun hayatımı okula vermiş olacagım. Nays!

Enteresan şeyler yazmak istiyorum. Fakat hayatımda enteresan olan bir şey yok. Son günlerde 2 cümle var aklımda, ikiside deli bi arkadaşım tarafından söylenmiş, ya da o da bi yerlerden duymuş bilmiyorum. Kendimi buldım o cümlelerde diebilirim.

1) Fatmagul'e bir gun, bize her gün!
2) Herşeye sahip ama kaybedecek bir şeyi olmayan bir insanım!

Tamam ilk olan biraz komik, insan gülmeden edemiyor, ama ikincisi baya bir acı koyuyor be kankitler. Böyle hissediyor oluşum da ayrıca çok acınası.
He 2011den bahsetmeyeceğim diyorum ama son zamanlarda yaşadığım en komik, değişik olay şudur;
Fb'de statume 00:00 geçtikten sonra 'EE hiç bişi değişmedi, hani mutluluğun resmini çizecektik' yazmıştım. Bunu beğene beğene annem beğenmiş. Güldürdü beni. İlahi anne falan.

Bir de sevgili Topik arkadaşım '2010 iyi bi sene miydi kötü bi sene miydi?' diye sordu. Düşünmeden 'İiydi sanırım ya' dedim. Artık iyi olan senemde bu yazıları yazıyorsam, kötü senelerimi düşünemiyorum. Soru sorulunca aklıma direk sevgilim geldi. Onun sayesinde daha mutlu bi insan oldum diyebilirim. Sonra durdum 'Nan 2010da annanemi kaybettim nan ben. İyi falan değildi' diye cevirdim. Mutlu sene kavramını, sadece sevgilimle yaşadıklarıma endekslemem çok iyi. Bravo bana. Gören, duyan da, boş saf salak, sevgilisinden başka derdi olmayan bir kız sanacak beni. Değilim aslında. Yalnızca tek mutluluk kaynağım, sevgilimdi. Napiim yani?

Bir sene daha yaşlandık iyi mi? Hani tarihlerin değişmesinden dolayı farketmiş değilim bunu. Ama yılbaşı gecesi sadece 3 bardak votka (içkileri ben hazırladım ve gerçekten azıcık azıcık koydum kendime) içmeme rağmen, sabah öyle bir baş ağrısıyla uyandımki, kafamı koparmak istedim.'Nalet olsun alkole, artık o bile bana düşman' dedim. Eskiden 2 kişi oturup bi şişe tekila içtikten sonra, oturduğum gibi kalkabilirken ve ertesi gün akşamdan kalma olmazken, 1 Ocak sabahı böyle uyanmış olmak pek hoş olmadı zihinsel ve fiziksel olarak. Beğenmedim, geri git 2011.

Paragraflarım bile birbirinden bağımsız.Paslanmışım! Nays!

Neyse ne diyordum. 'Herşeye sahip ama kaybedecek bir şeyi olmayan bir insanım!'
Şimdi neden diyeceksiniz. Beni tanıyanlar da 'Vay şımarık' diyecek. Şımarık değilim ben, yani aslında öyleyim ama  bu konuda değilim. Mutsuzluğumun kaynağı da benim, çözümü de benim. Yani mezun olacakta benim. Babamla geçen gün 3-4 saatimiz geçti. Haliyle benimle ilgili planlarından konu açıldı. Beni yerleştirmeyi düşündüğü iki tane efsane yazılım şirketi varmış. İkisinden birini seçebilirmişim.( Tabiki tanıdık, torpil falan filan) 'Baba' dedim.
'Ben bu işi yapmayacağım, istemiyorum.'
'Ee kızım, gir bi bak gör, bişiler öğrenirsin illaki yaparsın' şeklinde bir cevap aldım. Neyse yaparsın, yapmam, yaparsın, yapmam diye uzayıp giden bir konuşmanın arkasından, artık dayanamayıp;
'Baba kafam basmıo işte, yapamıyorum, yapmakte istemiyorum, yazılımcı yada bilgisayar muhendisliğinin her hangi bir dalına ömrümü vermek istemiyorum. Nie anlamıyosun?' şeklinde, hafif bir çığlıkla kendimi ifade ettim. Sonra babam sustu, bana hak verdiği için değil tabi ki, sallamadığı için. Hala nasıl bir eziyet çektiğimi anlamadığı için.
Artık ailemin bile, mutsuzluk kaynağımın sadece öğrenci olmak olduğunu sanmasına ben alıştım. Asıl sorunumu anlatmaya çalışmıyorum bile.
Babamın karşısına geçip şunu da diyemedim üstelik üzülcek diye;
'Baba ısrar ettin diye devam ettim, bırak mezuniyetimden sonra senin istediğin şeyi değilde, kendi istediğim şeyi yapayım. Bi rahat ver artık nolursun' diyemedim, diyememde. Çünkü sadece benim iyiliğimi istediklerini biliorum.
Ama iyilik kavramlarımızın farklılığını, onlar daha anlayamamış durumdalar. Ve korkuyorum, gerçekten korkuyorum. Hayatım boyunca, nefret ettiğim, bir türlü sevemediğim bir işi yapmak zorunda kalmaktan çok korkuyorum. Hani öğrencilik nasısa bitecek diye, yaşamaya vazgeçmemeye çalışıyorum. fakat bütün bir hayatım böyle geçicekse, dayanabilir miyim gerçekten bilmiyorum.

Ve evet her şeye sahibim, mezuniyetimden sonra işim bile hazır. Ama kaybedecek hiç bir şeyim yok. Çünkü sahip olduklarım, benim istediğim şeyler değiller. Onlar istedi, ben sahip oldum. Bu olanakları, elimden alsalar, bir gram bile üzülmem, tam tersi özgürlüğüme kavuştuğum için sevinirim.
Yani Tekrar tekrar tekrar;

Herşeye sahip ama kaybedecek bir şeyi olmayan bir insanım!