Bana uyacak bir marilyn monroe resmi yok! Yettiği kadar


29 Aralık 2010 Çarşamba

MiM'ik (2)

Sevgili Miss Maria Maris'ten bir Mim'ik gelmiş bana, bende ona Wink ;) atarak hemen yazmayı uygun gördüm.

Konu;
Konumuz belli bir yaşa kadar gelip hala yapmadığımız 10 şey. Tabi herkes kendi yaşına göre düşünmeli.(20-30 kutusuna tik atarım anketlerde)

Hmm şey, böle düşününce pek bir şey gelmedi aklıma 10 tane.Bazıları komik olacak, bazıları dramatik, bazıları traji-komik, bazıları 'Öldür bence sen kendini' şeklinde.

1) Hiç karakolluk olmadım.


2) İnsanlara çok gider yaptım ama hiç bir kız kavgasına karışmadım.(Erkeklere saldırmışlığım vardır, hatta birinin dişini kırmıştım, sonra annemle, çocugun annesinden özür dilemeye gitmiştik)


3) Tek bir sevgililer günün'de bile yalnız olmadım.


4) 'Ben hiç aldatılmadım' diyecek kadar salak olmadım.


5) İstediğim fotografcılık, yazarlık kurslarına hiç gidemedim. Bunun yerine yazılım kurslarına gittim.(Sanki çok umrumdaymış, ve bir şey öğrenecekmişim gibi)


6)Aileme hiç yalan söylemedim(!) ( En zor durumlarda bile ablam gerçeği bildi.)


7) Çoğu insanın iddaa ettiği gibi, 3 harfli görmedim.


8) Bungee jumping ya da türevlerinden hiç yapmadım, yapmayacağım, yapmam da.


9) Döwme yaptıramadım, yaptıramayacağımda.( sağlık problemleri, alerji vs vs vs)


10) Hiç bir sevgilim, karşılık beklemeden benimle ilgili bir döwme yaptırmadı. O duyguyu hiç tatmadım. (Uktedir bu bende)

Maddeler bitti, tuh!

 MiM'ik:

27 Aralık 2010 Pazartesi

Diledim


Hislerimi ayazlarda öldürdüm
Çığlıklarımı varoşlarda bıraktım
Bilincim hiç açılmasın istedim
Düşüncelerim katilim olduğunda

Kimse duymasın lutfen dedim
Kimse bulmasın sokaklarımı istedim
Kimse anmasın adımı diledim
Kimse sormasın harcadıklarımı

Ben ve bir küçük dünyam
Yalnızlığıyla dönsün dedim
Sessizliğiyle kavrulsun istedim
Korlarıyla yansın diledim

Rengi alacakaranlığımın
Sabah güneşine meze olsun
Notası gecelerimin
Ay'ın şarkısıyla dost olsun

Geleceğime yetişemesin geçmişim
Pembe kalsın lunaparkım
Yakalayamasın beni
Hayaleti atlıkarıncamın

Mevsim

Mevsim Yaz
Üşüyor yatağım
Ağır bedenim
Cephelerde ağır bir savaş

Sırtım titriyor
Her rüyaya başlarken
Sıcaklığını hissedersem
Isınacağım diyorum
Savaşı hep kaybediyorum

Sen yerine
Duvara uzanıyor ellerim
Ben yerine
Yastığı buluyor gülüşlerin
Ben yerine
Başka isim dudağının kıvrımında

Sırtım titriyor
Mevsim kapanıyor
Gözlerimin yıldızlarına
İnsan en çok
Aşk biterken üşüyor.

Sırtım titriyor
Sarılıp dokunsanda
Donuyorum kollarında
Sırtım titriyor.

26 Aralık 2010 Pazar

Haberiniz Olsun

Cümlelerim hoşunuza mi gidiyor? Ya da kendinizi mi bulduğunuzu sanıyorsunuz? Yazdığım satırlar bana bile yabancıyken, önce beni mi, kendinizi mi kandırıyorsunuz? Yoksa sadece iyi niyetli misiniz? Hadi canım.

Rüzgarım ben, dokunamazsınız öyle her istediğinizde. Ama hep en beklemediğiniz anda çarparım yüzünüze. Anca ben istersem.
Havadayım ben, havayım. Görünmez kimi kalabalıklarda. Ama bir konuşurumki, sustururum herkesi. Cevap veremezsiniz. Yapacağınız tek şey hak vermek olur. Üzülüyorum çaresizliğinize.

İçtiğiniz sudayım ben. Susayana kadar ne kadar hayati önem taşıdığımı anlayamazsınız. Yokluğum size koymaz, ihtiyaç anına kadar. İçmenize izin vermezsem kendimden, ölebilirsiniz bile. Yine de hoyratça harcarsınız beni.

Kendinizi ifade etmek istediğinizde, boş bir sayfa ve kalem olurum elinizde. Eğer izin vermezsem, benim istediklerimi yazmak zorunda kalırsınız. Kendinizi paylaşmanıza izin vermem, tek paylaştığınız benim söylediklerimin yankısı olur.

Uyumak istediğinizde bir yastıktan başka bir şey değilim üstelik. Ama aslında yastıksız uyumak ne kadar da zordur bilir misiniz? Hiç kafanızı tahtaya koyup uyumayı denediniz mi saatlerce? Ben denedim. Şefkatte barındırıyorum sizin için içimde yani. Sizin başınız sakın acımasın benim acımış olduğu kadar.

Bazen kavga etmek istersiniz birileriyle, ben orda olurum, bağırıp çağırıp bana rahatlayın, benden başkasını kırmayın diye. Çünkü kimse benim kadar affedici olamaz size karşı. Hemen bırakmayın kendinizi. Kinciyimdir de. Söylediğiniz her cümlenin, acısını çıkartmasını da bilirim. Üstelik sizin kelimelerinizle saldırırım size. Sonra üzülürsünüz. 'Daha önce hiç kimse kırmadı beni böyle' dersiniz. Kullandığım cümlelerin, size ait olduklarını anlamazsınız bile. Bu kadar da acınası olursunuz işte.

İçtiğiniz sigarayım ben, paketin sonuna ulaştığınızda saydığınız nefeslerdeyim. Oksijen kadar iyi de gelebilirim size, hasta edecek bir virüste olabilirim hücrelerinizde.

Bazen de bir öyleyim bir böyle.Kendime karşı bile. Anlayamazsınız. Anlamaya çalışmayın benim gel-gitlerimi. Bir an için gülüp, arkasından ağlayabilirim. Durdurmaya çalışmayın sakın kahkahalarımı ve gözyaşlarımı. Kendimden çıkartarım acısını sonra. Sizin saldırabilceğiniz bir ben bırakmam. Haberiniz olsun...

Genç Bir Kızın Dramı

Ödev yapmayan bir kızın dramı'na şahit olduk arkadaşlarcanak. An itibariyle evde 5 bilgisayar muh. kız öğrencisi. Bence toplanmamalıyız. Bunu yapmamalıyız. Piskolojik olarak zararlı bizim aynı oda hatta aynı ev içerisinde bulunmamız. Neyse, bu yazıma konu olan olaya dönüorum.

Saat itibariyle anlaşılacağı üzere, ders çalışmayı saatler öncesinde bıraktık biz. Şimdi öle sinir bozukluğuyla karışık kahkaha krizleri. Ama bir arkadaşımız var nam-ı diğer, 'Ayarsız Enerji', inatla ödev yapmaya uğraşmakta. Evde 5 laptop bulunduğunu düşünmekteyim. Daha fazla da olabilir daha az da. 4 tanesi benim görüş alanımda olmakla beraber, biz herşeye gülerken Bu arkadaş ödev yapmaya çalışırken, önce bir bilgisayarda lazım olan bir tuşun çalışmadığını farkediyor. Sonra biz, ödev yapılmak üzere başka bir laptop tahsis ediyoruz kendisine. Ordada program çalışmıyor. Biz muhabbetteyken, arkadaş bize çaktırmadan yine bilgisayar değiştiriyor. Farkediyoruz. Tabiki de.
Böyle bi gülmece eğlenmece, dalga geçmeler. 'Bırak kovalama artık'lar falan.
Neyse kaale almıyor bu arkadaş bizi. 10 dakika sonra dudaklarından şu muhteşem cümle dökülüyor. ( He biz bu arada onun ödevi yaptığını düşünüyoruz)
'Ulan nazarınız değdi, burda da ödev açılmıo aq!!!'
(3. bilgisayar dikkat cekerim)
( Ödev falan yapabildiği yokmuş, ekrana bakıyormuş öyle)

Ben baya eğlendim şahsen.

Çikilotali Süüüttt!

Çikiçikiçikilotalı süüt. Son 1.5 saattir içmeye çalışıyorum seni. İnat ettim bitmeden kahve içmeyeceğim. Biliyorum çok kızgınsın bana senin buzlukta unuttum die. Ama ne yapayım, sıcaktın sen, ben seni sıcak içememki. Sıcakken pek çekilir değilsin üstelik.

Unuttum die neden donuyorsun? Hem ben ders çalışıyodum. Unutmam normal. Hem ben bu aralar herşeyi unutuyorum. DOnmuş olabilirsin ama el insaf, neden çözünmedin hala? Çok sinirlendim. Seni bırakıp arkadaşlarından birine geçmem, pek tarzım olan bir şey değil. Seni aldatmamı mı istiyorsun?
Ben aldatmayı/aldatılmayı sevmiyorum. Vicdanım sızlıyor sonra. Olmaz yapma, çözün artık. Pipetini çıkartıp,o küçük delikten çıkartırım seni die kutuyu bile sıkmaya bile çalıştım. Nie hala benimle savaşıyosun? Sabaha kadar ders çalışcam ben, kahve de içmem lazım daha çok miktarlarda.

Ps: Zihnimde gerçekten çikolatali süt kutusuyla konuştuğumu farkedince, bu yazıyı yazmam gerektiğini hissettim.Verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim.
Ama yazmam sayesinde artık konuşmuyorum çikolatalı sütümle.Ohh be düşüncelerim rahatladı.

25 Aralık 2010 Cumartesi

Geçsinde Rahatlayalım

Su Yeni Yıl yazılarından çok sıkıldım. kimisi Noel ile Yeni yil arasındaki farklardan bahseder. Kimisi neler beklediğini yazar ki bunu bende yaptım ilk Mim'ikim sayesinde. Ama hakkaten sıkıldım arkadaş ya.

Başlıca sıkılma nedenlerimden biri, bizim hala bir planımız yok. Plan yapmaya çalıştığım her an, her kafadan bir ses cıkıyor. Hani hepimiz çok şey biliyoruz ya. Bi susun ama, daha iyi bi fikriniz yoksa susun. Uğraşıyorum işte.Ama yok, hepimiz düşünen varlıklarız ya illa göstericez yerli yersiz. Neyse kalabalık plan yapmaya çalışınca böyle oluyor işte. Severim aslında arkadaşlarımı. Sonuç olarak ben bıraktım ilgilenmeyi. Ewde oturup ders bile çalışabilirim o kadar baydım şu yeni yıl muhabbetinden.

Ha birde bizim evde de tabiki babam eğitici ve öğretici konuşmalar yapmakta bu mevzuyla ilgili. Hep çok sevmişimdir onun bilgi kırıntılarıyla doymayı. Keşke daha çok yapsa bu konuşmalardan. Benim babam çok okur, hep okur.Hatta kitap yazmışlığıda vardır ama bastırmadı hiçbirini. Turk Halkına fazla gelir hem babamın yazdıkları. Bir de aileyi hedef haline getirmek istememiş kendisi. 'İlerde ülkenin durumunun nolcağı belli olmaz kızım' der, ben ne zaman 'YAww baba bastırsana şuınları' dediğimde. İleri görüşlü babam benim, hep 3 adım sonrasını düşünür.

Benim babam, senin babanı döver işte!

Neyse ne diyodum?
Evet babamdan bu sabah itibariyle öğrendiğim kadarı ile, Bu Hz.İsa'nın dogumu olarak kutlanan gece aslında, hristiyanlıktan önce pagan inanışlarına göre, Dünya'nın tam ortasında bulunan bir ağacın (İsmini unuttum şimdi) ilk çiçek verdiği zamanmış. Yani bir de şu açıdan bakarsak, günlerin uzamaya, gecelerin kısalmaya başladığı gece olarak kutlanıyormuş aslında o gece.(Çiçek olayına ilaveten)
Hristiyanlığın ortaya çıkmasından sonra ise, kilise ve rahipler hristiyanlığı yaymak için, halkın zaten kutlamaya alışık olduğu o geceyi Hz. İsa'nın doğumunu bahane ederek kutlanması gerektiğini ileri atmışlar.O gece Hz.İsa doğmuş mudur gerçekten, doğmamış mıdır ben bilemem. Orada değildim. Doğmamıştır demeyeceğim, zaten babamda öyle demiyor. Ben babamın kızıyım.
Nitekim babamla annem dün gece bir kilisede bu olayı kutlamaktaydılar. Babam çok inançlı insandır, annemin tersine.Küçükken soru sorma yaşım geldiğinde, anneme şu soruyu sormuştum. 'Anne sence ben ölünce cennete mi cehenneme mi gideceğim?' Annemin cevabı şu olmuştu;
'Bence ikisine de gitmeyeceksin, çünkü ben ne cennete ne cehenneme inanıyorum, ama ilerde neye inanacağına sen karar vereceksin' Annem zaten bize hiç bir zaman çocuk muamelesi yapmadı. Hep gerçek oldu. Bir de ben çocukların nasıl yapıldığını da arkadaşlarımdan en önce öğrendim butun çıplaklığıyla. İlk periyodumu görünce şaşırmadım ağlamadım. Zaten bu konuları daha annem bana ilkokulda anlatmıştı.Konudan saptım biliyorum.
Babamsa Cuma namazına gider, dinimizin gerektirdiklerini elinden geldiği kadar yerine getirir.Orucunu tutar, annem ne kadar inanmasa bile sahurda iftarda babama en güzel sofraları kurar.Sonra babam içkisini de içer ama ben babamı 24 senelik ömrü hayatım boyunca bir kere bile sarhoşken görmedim.Beni alkole alıştıranda babamdır zaten. 'Kızım içki içmeyi benim yanımda öğrensin, sağda solda sapıtık hareketler içinde bulunmasın'
Tabi ben hala içki içmeyi öğrenemedim, sapıtık hareketlere engel olunamadı. Ama olsun. Değişik bir aile yapımız var en nihayetinde.
Belli bir yaşa kadar babamın bu inancı bana çok ters geliyordu. 'Muslumanlıkta neymiş çok banal ben din değiştiricem' tribine girdiğim zamanlarda babam bana kitaplar aldı, dinle ilgili yazılmış kitaplar. Emile Zola-Gerçek adlı kitabı unutamam. Küçüktüm o kitabı okuduğumda, o kitaptan sonra 'din değiştiricem tribim' geçmişti. Ve babamı daha iyi anlar olmuştum.Yahudiliği ise ortaokul, lise zamanlarında baya bir öğrenmek durumunda kaldım. Alman altyapılı bir okulda okuduğum için, okuduğumuz ve sınava girdiğimiz almanca kitaplar hep yahudi soykırımıyla ilgili olurdu. Yahudi olcam tribim ise 'Yahudi olunmaz, doğulur' u öğrendikten sonra geçti.

Dur ben nerden nereye geldim. Ama olsun bilgilendirici olsun istedim bu yazı. Tamamen de olmasın da sıkılmayın da istedim Öyle yani.

Neyse, Su Yeniyıl geçsinde kurtulalım sonuç olarak. Planım yok, ama çalışmak zorunda olduğum sınavlar var.
Belli mi olur belki babamla oturup karşıklı içeriz, yeni yıla böyle gireriz. Ama benim çılgın ailemin kesin bir planı vardır.Olsun. Allahtan ümit kesilmez.

24 Aralık 2010 Cuma

Yeni Yıl İlk Mim'ik!

 Yeni yıl Yeni yıl Yeni yıl herkese Kutlu olsun
  Yeni yıl Yeni yıl Yeni yıl herkese Mutlu olsun

1-)Yeni yıla nasıl ve kimlerle girmek istiyorsunuz ?


Yeni yıla yakın arkadaşlarımla (ki cekirdek grup bile olsak yaklaşık 13-14 kişi oluoruz ve bu gruba erkek arkadaşımda dahil) girmek istiyorum. Tercihen bir otel programına katılıp, sonrasında orda kalmak gibi bir isteğim var. fakat lokasyonumuza yakın butun oteller dolu olduğu için sanırım yalan olucak. Ve biri sonunda yılıp evini, bu kalabalık çekirdek gruba açacak. O gece ölene kadar içmek, sabahında ise hangover olmadan uyanmak istiyorum. Ama bu Yeni yıl gecesine özel bir dilek değil aslında.

2-)Yeni yıldan beklentileriniz nelerdir ?


Mezun olmak, mezun olmak, mezun olmak.
Birde sağlık, mutluluk, huzur. Ama zaten mezun olduğumda ruh sağlığım otomatik olarak düzeleceği için bu 3 dilek zaten gerçekleşmiş olacak. O yuzden tekrardan;
Mezun olmak, mezun olmak, mezun olmak.

Ama tabi mezuniyetten sonra hayat bana başka bir şaka yaparsa bilemem. Bide ailem içinde her şey yolunda gitsin istiyorum.

3-)Yeni yıl sence ne demek ?


Benim için çokta farklı bir anlamı yok aslında. Pesimist olacak ama 31 aralık gecesi iç iç iç, 1 Ocak öğlen uyan. Aynı mide bulantısı, aynı baş ağrısı. Sınavlar var zaten hemen ertesinde.Her zamankinden farklı bir şey yok yani benim için.

4-) Yeni yılda ne olursa çok mutlu olursun ?


Mezun olursam ve bir de mezuniyetten sonra aklımda bir kitap yazmak fikri var onu gerçekleştirirsem çok mutlu olurum. Belki hayallerimin peşinden koşmak bana nasip olmaz, böylece kurumsal bi şirkette iş bulup çalışırım. O şartlar altında belki mutlu olurum, belki olmam.Belli olmaz.

5-) Yeni yıla dair mesajın nedir ?


Rahat olun gençler, söz mezun olucam 2011de. Sizde daha fazla mutsuz hallerime katlanmak zorunda kalmayacaksınız.
Sizinde herşey gönlünüzce olsun. Kendinize iyi şeyler dileyin. Benim dileklerimin bana bile faydası yok.Size de iyi şeyler dilesem, size de faydası olmayabilir.

PS: Aslında mutlu bir yazı olmasını hedeflemiştim fakat sonlara doğru yine sapıttım. Ama bunun nedeni bu aksam sabaha kadar okulda kalıp proje yapacağım için.Üstüme gelmeyin. Huuuu

Mim'ik;
Lime Lime
                
                  (Başka blog arkadaşım yok mu benim ya? Ha hepsi mimlenmişti zaten tamam pardon)

23 Aralık 2010 Perşembe

Ne Garip

Gun'u kovalamak için çok uğraştım bu sabah, yinede uyuyamadım alarmdan sonra.Ne garip.
Piskologa gitsem eskisinden çok daha kötü çıkacak halim, ama gitmediğim için eskisinden daha iyi sanıyorlar beni.Ne garip.
Bazen ablam 15 yasında hırçın bir kız çocugu oluyor,benimle öyle kavga ediyor.Benden daha olgun olması beklenirken, beni anlamıyor olması bile Ne garip.
Herkesin kendi penceresinden haklı olduğunu bilmeme rağmen, yine de herkesi suçluyor oluşum Ne garip.

Duvarlar üstüme üstüme gelirken, evden çıkmamak için duşa bile girmiyor oluşum Ne garip.
Sabah derse gitmek için uyanıp, hala oyalanıyor oluşum Ne garip.
Odamdaki sigara kokusu gitsin diye camı açmama rağmen, içeri daha agır bir duman kokusunun dolması Ne garip.
En sevdiğim mekan yatağımken, uyuyamıyor oluşum Ne garip.
En eğlenceli aktivitem rüya görmek iken, bu aralar rüya görmek istemeyişim Ne garip.
Hayattaki tek derdimin mezuniyet olup, 5buçuk senedir uğraşıyor olmama rağmen, 6 ay daha dayanacak halimin kalmamış oluşu Ne garip.
Beni mutlu eden o kadar çok şeye sahipken, bu kadar mutsuz oluşum Ne garip.
Bir tek sevgilimle buluştuğum zaman herşeyi unutmama rağmen, ona bile zaman ayıramıyor oluşum Ne garip.
Herşeyi tam yapmaya çalışırken, her şeyin yarım kalması Ne garip.
Hayatıma şahit olan insanların yazdıklarıma, ailemden ve yakın arkadaşım dediğim insanlardan daha çok değer vermesi Ne garip.
Yazdıklarımı, sanki bir başkası yazmış gibi hissederek tekrar tekrar okuyuşum Ne garip.
Annemi ve babamı aynı evde yaşıyor olmamıza rağmen, deli gibi özlüyor oluşum Ne garip.
Her gün farklı renkte oje sürüp, daha evden çıkmadan onları dişlerimle yoluyor oluşum Ne garip.
Hayata bu kadar açken, yaşamaktan sıkılmış olmam Ne garip.
Yazacak daha çok şeyim varken, kelimelerim içimde sıkıştığını hissediyor oluşum Ne garip.
Artık Tanrıdan beklediğim yardımın, hiç gelmiyor oluşu Ne garip.
Dışardan bu kadar Tam gözükürken, içimin paramparça olması Ne garip.
İnsanlar beni agresif ve sinirli olarak adlandırırken, aslında ne kadar uysal olduğumu farketmemeleri Ne garip.
Bu yazının nerde, ve ne zaman bitmesi gerektiğini bilmiyor oluşum Ne garip.

Tık; You deserve more, more than what you've got



Lan!

Şu anda çekip gitsem, iyi olduğumu bilseler, tanıdığım insanları bir daha görmesem ailemde dahil, kimse üzülmez lan!

22 Aralık 2010 Çarşamba

Ben olmasaydım

Evet hep aynı şeyleri yapıorum ben. Yine uyumadım.Çarşamba olmadı bana göre.Hala salıdayım. Bu yüzden, çarşamba günleri olan server bakımı gerçekleşip oyundan(wow) dc (disconnect) olunca baya bi şaşırdım. He bu arada lvl (level) 47 oldum. LoL (lots of laugh)

Dc olunca dedimki;
'Demekki efsane programcılar bile olsak, bakıma ihtiyacı olmayan bir oyun yazılamıyor.' Vicdanımı rahatlatmak için bu basit mantığı kullandım. Kimse bana teknik bi açıklama yapmasın. Hem bu lanet bölümü seçmemdeki en büyük etken bu amele oyundur. Hala neden oynuosam? Oynamayı geçtim neden yeni char (karakter) kasıosam?
Hep anlamsız oldum zaten ben.
(Bir diğer etken de, o zamanlardaki erkek arkadasımın bana;
'Senin zekan bilgisayar mühendisi olmaya yetmez' cümlesini her gün 3-5 kere tekrarlamasıydı tabi.
Niye hırs yaptıysam?
Neyse ah'ımı fena almış ama, o da hala mezun olamamış makina'dan. 'Noldu cicim?' demek isterdim kendisine.'Yoksa seninde mi zekan yetmedi lol'
Ben diyorum 'Benim mistik güçlerim var, Karma'yla anlaşmalıyım, bedduamı almayın'
Kimse inanmıyor. Oh canıma değsin.)

Durun bi dakika, ya da siz durmayın ben duruyim. Ben bunları yazmak için başlamamıştım.Neyse diyerek devam ediyorum;
Favori yazı yazma zamanımın geldiğini farkedince, kahve+sigara ikilisi olmadan bu iş olmaz diyerekten mutfağa yollandım. Babam uyanmış işe gitmek için. Eskiden beni bu saatte ayakta görünce 'Hala uyumadın mı kızım?' diye sorardı. Artık sormuyor. O da bıktı sanırım benden, beni bu saatte ayakta görmekten. Aslında ben de çok üzülüorum babamı bu saatte ayakta görünce. Kaç yaşına gelmiş hala bu saatte kalkıp işe gidiyor. Hani aslında öğlen vakti gitse kimse hesap sormayacak ona. Ama çok prensipli bir insandır benim babam. Her şeyi tam yapar. Ama ben artık babamın günde 6 saat yerine 9-10 saat uyuduğunu görmek istiyorum. Ve acı olan gerçek suratıma tokat gibi çarpıyor işte tam bu noktada;
Ben olmasaydım, istediği kadar uyuyabilirdi aslında.
Ya da ben mezun olabilmiş olsaydım, o hayalini kurduğu, insanlardan uzak, yapımı seneler öncesinde bitmiş olan, doğayla içiçe evimize yerleşip, köpekleriyle ve annemle mutlu bir hayatı olabilirdi.
Mezun olmam bana hala somutlaşacak bir olay olarak gelmediğinden ilk söylediğime geri dönüyorum.
Ben olmasaydım bunların hepsini yapabilirdi.
Hem ablamında artık çocuğu olduğuna göre, yokluğum da hissedilmezdi. Ailenin en miniği.
Dur nan!
Ben olmasaydım zaten yokluğum da olmazdı!
Kimse beni sevmezdi, tanımazdı, özlemezdi. Dünya daha eksik bi yer olmazdı. Ağladığım duvarlar silmezdi gözyaşlarımı. Kimse duymamış olurdu kahkahalarımı. Sarı saçlarımı taramazdı annem. Babam alnımdan öpmezdi beni her gördüğünde.
Ve ben kimseyi, kendi yarattığım hapishanede ağırlamazdım.

21 Aralık 2010 Salı

Yine Yeniden

Yine kan çanağı gözler ve ufaktan bir küfürle başlıyor bugun de. Üstelik gözlerimdeki mutsuzluğu ve onların altındaki yorgunlugu kapatabilcek bir kozmetik ürünü daha piyasaya çıkmadı sanırım. Çıksa ne güzel olurdu.

İçtiğim kahve bile beni kendime getiremedi. Vücudumun belli noktalarında dayanılmaz bir ağrı var şu anda. Acısı o kadar kısa aralıklarla vurmaktaki butun bedenimi, tam olarak hangi nokta sebep olmakta bu işkence durumuna anlayamıorum. Sanırım bu ağrıyı da bugun benden götürebilcek bir ilaç yok. Tamda hapçı olma yolunda ilerlerken, ilaç olarak ne içeceğime karar verememek beni biraz düşündürüyor. Uykusuzsan ilaç al, çok heycanlandıysan ilaç al, mutsuzsan ilaç al. Her şey çok güzel olacak dimi nan bi gün?
Ne gün peki?

Hocaların 'Su siz daha Hayata atılmadınız' tribine hastayım. Ne zaman atılcaz nan o hayata. Nerde beklio o hayat bizi aq. Şimdi yaşamıyor muyuz sanıyorlar. Yani açık açık bize şunu mu demek istiyorlar; 'Sizin hayatınızı fena çalıyoruz'
Zaten bildiğin her gün yaşam mücadelesi veriyorum ben. Hani nerde o beni güya bekleyen hayat. Daha hayata atılmadıysam eğer, mutlu bir insan olmam lazım değil mi?
Bu mutsuzluk nerden gelip çörekleniyor o zaman ruhuma her gün tekrar yine yeniden?

20 Aralık 2010 Pazartesi

Sinir krizi eşiği

Ülkemdeki insanların neden bu kadar aptal olduğunu sorgulamaktayım an itibariyle. Şaka gibi bir gündü bugun. Devlet baba'nın bize hayatı ne kadar zorlaştırdığı adeta tokat gibi çarptı yüzüme. Bir pasaport çıkartmak nası bu kadar zor olabilir. 300 kusur milyon yatırcam ama yok beyan edilen hiç bir banka almıyor o parayı. Yanlış beyan edersem tutarı ayrıca geri de alamıyormuşum parayı. Napcaksınız o parayı o zaman diyorum. İşleminiz yapıldığı için geri veremem diyorlar. Tamam ödicem yine de diorum, bu seferde sadece pasaport harcını alabiliyoruz, defter harcı için bu banka diyorlar. Madem alamıyorsunuz neden konuştuk bu kadar. Siz mi manyaksınız ben mi?
En sonunda babamı aradım, 'Baba bu millet hakkaten gerizekalı' dedim. 'Bravo' dedi.

Aslında bu mallık durumu, eğitimden başlıyor. Ne kadar eğitirsen eğit, insanlar bir numara alıp sırasının gelmesini beklemeyi hala öğrenememiş. Ayrıca bir adam vardı gözlerini dikti önce, sonra yetmedi geldi yanıma oturdu. Bari yanıma oturdun rahatladın oh, bakmayı bırak dimi? Yok Asla. O adam bakacak bana. Bir insan gözleriyle ve varlığıyla nası taciz eder şahit oldum. Toplum içinde bu oluyorsa, kızların ormana kaçırılıp tecavüz edilmesi pek garip bir olay değil aslında.

Birazda üniversitelerde öğrenim gören insanlardan bahsedelim. Duyduğum korkunç saçmalıktaki konuşmalar iyice kontrolden çıkmaya başladı artık. Niye bu kadar sinirlendiğimi bilmiyorum. Konunun ne ucuyla, ne köşesiyle ne de kenarıyla alakam var aslında.
'Angelina Jolie'ye benzesem, buralarda takılmam abi' diyor bir kız. Bende içimden 'Nasıl yani?' diyorum. Tipimize göre takılabileceğimizi, ya da takılamayacağımız yerler mi var acaba. Kız deseki; ' Loto çıksa buralarda takılmam abi' hak vereceğim. Çünkü bütçeye göre gidebilceğimiz ya da gidemeyeceğimiz yerler var. Eywallah. Ama o kızın kurduğu cümle beni gerçekten şoka soktu. Düşünsenize eger 10 üzerinden, 8 güzelliğe sahip değilseniz, alınmıyorsunuz mekana. Tamam oldu.

He eğer kız şu mantıktaysa, 'O kadar güzel olsam, kesin yakışıklı/zengin birini kaparım, sonra okumama gerek kalmaz' o zaman g.t oluşumun resmidir bu. Kabul ederim. Etmem değil. Ama zaten mantalite buysa, o kız bulsa da bulmasa da okumasın. Sen bir önden git yani şekerim.

Sonra şimdi başka bir kızdan bahsedeceğim. Nası tilt oluyorum anlatamam. Haftanın 2 gunu görüyor olmak bile sinirlendiriyor beni. Tam bir 'Köyden geldim şehire' modeli. Kaldı ki, bu tabir hiç hoşuma gitmiyor olsa da, ve aslında insan ayıran bir insan olmamama rağmen de, kız bana bu sıfatı kullandırıyor. O derece. Bu kız evladımıza göre de, iyi araba-kötü araba kavramı, arabanın ne kadar lüx olduğuyla alakalı.

Normal cars---> Ford, Opel
Good cars---> Ferrari, Porsche

Evet bunu dedi.Uydurmuyorum. Bu örneği gerçekten verdi. Ayrıca sınıfta ne zaman örnek bir mal göstermemizi istese hoca, bu kız hep 'Car' (yani araba) demekte. En sonunda gidip bi araba alıcam kıza, sınıfça rahatlıyacağız. Ayrıca ben 'örnek bir mal' olarak hep bu kızı örnek göstermek istiyorum, ama tutuorum kendimi.
Bence bu kız da okumasın. Bi çocuk bulsun, arabayla 1-2 gezip evlensinler. Olur yani. Boşu boşuna ortalamyı yükseltmesin bu kız sınavda.He birde bu hanım kızımız illaki, sırt dekolteli bir şey giyecek, o tüylü tüylü sırtını, karda kışta bile bize gösterecek. Bu kızda kesin Angelina Jolie'nin takıldığı mekanlarda takılamaz ben size söyliyim.

Neyse, Türkiyedeki öğrenci profili buyken, heralde yanlış bilgilendirme sonucunda işlemlerimizi halledemiyor oluşumuz çok şaşırtıcı olmasa gerek. Hadi internette yanlış yazıyor, bari doğrusunu söyleyinde yapalım. Yok doğru bilgi verebilende yok.
Ya ben yanlış yerde doğmuşum, bu ülke bana yanlış.
Ya da ben bu ülkeye yanlışım arkadaş.

19 Aralık 2010 Pazar

Burdayım aslen

Evet bir kaç gündür yazmıyor oluşum, bende belli bir sıkıntı ve stres yaratmış olabilir. Saklamayacağım.
Yurtdışından gelen yabancı arkadaşlarımla ilgilenmekteydim son 3-4 gündür. Perşembe günü 9 saatlik bir havaalanı yolculuğundan sonra onlara kavuştuk. Ben kendi asosyalliğimden şikayet ederken, bu seferde bu uluslararası sosyalliğim beni biraz yordu açıkcası.

Evde kalmadık.Boş bir ew vardı hep beraber orda kaldık.(Evet bizim öyle olanaklarımızıda var, yok değil) Devamlı evde oturduğum için şikayet ederken,evimi, yatagımı, kakaolu sütlerimi özlemiş oluşum beni şaşırttı şahsen. Ayrıca rahat rahat oyunda oynayamadım bu süreç içerisinde. Terapi seansımı kaçırmış gibi hissediorum şuanda.Butun gunu uyuyarak geçirdim. Yorgundum baya. Tam kalkacaktım. Karnımda bir ayrı, adeta nefes alamadım. Anneme bile seslenemedim. Telefonla aradım salonda oturan annemi. Salon dediğimde öyle kilometrelerce ötede de değil üstelik. Bildiğin 3 oda bir salon bir ev. İlaç getirdi bana saolsun. Sonra ilaçta uyku yaptı, yine uyudum. Yarın için makale okumam lazım, bitirme projem için hocayla konuşacağım çünkü. Ama ben daha başlayamadım bu şartlar altında. Ama hocaya sölersem, neler olduğunu bana kızmayacağını düşünmekteyim.

Neyse şimdi benim makale okumam, ufkumu genişletmem falan lazım.Ayrıca yazamıyorum. Havaya giremedim. Saklamayacağım yine. Sonra da oyun oynayacağım,evet bunu yapacağım.

16 Aralık 2010 Perşembe

Sabah mı olmuş? Tamam

Sabah oldu mu nan? Uyuyup uyandık mı? Hava aydınlandı mı? Ben uyumadımki daha.Yok nan sabah olmamıştır o zaman. Ama az sonra okula gidicem.Nası yani? Noluo nan? Ne dönüyo burda?
Hayatıma karşı nasıl bir tecavüzdür bu? Bildiğin kafamda filler s....hmm..şey.... neyse küfür yok. Fingirdeşiyo dielim.

'Mühendis' kelimesi geçen her cümleden ya da varlığı bulunan her olaydan gına geldi. Kendim de dahil bu beni bıktırma işine. Nedenini hemen açıklıyorum.

Şimdi efendim bu okuyan mühendis kişisi, teknik konulardan fırsat bulup kendini kültürel olarak geliştirmez. Gerekte görmez zaten. Sanat mı? Edebiyat mı? Bir yandan motor yaparken bunlarla uğraşmaya tenezzül etmez. Türkçeyi düzgün kullanmakta pek bir şey ifade etmez bu insan evladına. Kitap okumaz ki, kelime dağarcığı gelişsin. Okursada ders kitabı okur zaten. Niye böyle bilendim hemen açıklıyorum.

Klasik fakulte önü muhabbeti, sınavlar dersler vs vs vs. Bir make-up sınavı var malum dersin. Hoca rapor falan istemiyor notların 50nin altındaysa giriosun. Neyse yine malum mühendis kişisi diyorki;
'Ben make-up yüzünden geçtim oolum, kesin gir' Ama bunu yapma. Benim yanımda yapma işte. Dayanamadım dedimki;
'Make-up sayesinde dicektin heralde nitekim yüzünden demek burda olumsuzluk katar cümleye'
Çocuk mal mal baktı suratıma;
'Olsun ben geçtim ya o bana yeter' Geç çocuğum geç, karşıdan karşıya da geç. Aman dikkat et araba çarpmasın.Zaten çocukta bir hacı sakalı olmuş ders çalışmaktan. Bilendim ya az kalsın 'Git bi traş ol' dicektimki, konsantrasyonum bozuldu. Araya falan girdi beni bilen arkadaşlarım saldırı suratımı görünce.
(Evet benim öyle bir mimiğimde var.)

Sonra bu yanlış konuşma konusunda kıl olduğum başka bir kelime kalıbı var asla doğru kullanılmıyor.Eğer bir insan kendini öldürmeyi deneyip başarısız oluyorsa,dersinki;
'İntahara teşebbüs etmiş'
Yok eğer denediyse ve ölmüşse o zat o zaman dersinki;
'İntahar etmiş'
Yok, kimse böyle kullanmıyor.Kimse düzgün konuşmuyor. Uyarınca 'Hee biliodum zaten ben onu ehiehieki' şeklinde tepkilerde almadım değil. Aldım. Bilipte yanlış konuşmak ayrı bi mallık.

Şimdi diceksinizki 'Sananey, sana mı kaldı?' Hemen açıklayayım yine;
(Bugünde açıklama insanı olmuşum, ama uyumadığım için aslında ben hala dündeyim.
Bu arada bir yazı içindeki, parantez içine yazılan cümleler, sesli yada sessiz okurken atlanır. Cümle bittikten sonra geri dönüp göz atmak gerekir.Zaten parantez içinde yazılan cümleler, yeni bir anlam katmaz. Yani o kısmı atlasanız bile, cümlenin anlam bütünlüğü bozulmaz doğru bir kalemden çıktıysa. Ek bilgi vardır orda. Okursanız daha iyi anlarsınız sadece. Parantez içine yazılacak şeyler, bulunduğu cümleden, bağımsız olarak yazılmalıdır.)

Evet ben TDK'da çalışmıyorum. Ama kendini ifade edebilmek en önemli şey şu hayatta. Bunun içinde elimizdeki malzemeler, kelimelerimiz. Siz o kelimeleri yanlış kullanıyorsanız, kendinizi de yanlış anlatıyorsunuzdur. Mesela o çocuk 'yüzünden' dediği için, ben dersten geçtiğine üzüldüğünü düşündüm.
Mesela bazen de, ölmemiş bir insan hakkında ölmüş gibi konuşabiliyorum. Gördüğümde, hayalet görmüş gibi davranabiliyorum.Kendinizi de yanlış anlatıyorsanız, kimsenin sizi doğru anlamasını beklemeyin. İşte ben tam da bu nedenlerden dolayı, mühendis arkadaşlara ya da sadece mühendis değil, iki kelimeyi düzgün bir şekilde yanyana getiremeyen insanlara, ek Türkçe dersi verilmesi taraftarıyım. Bu yaşına kadar kendini ifade etmesini öğrenmediyse bide, o ders zorunlu+kredisiz olsun.

(Dikkat ettiyseniz yazıma parantez içindekiler yokmuş gibi devam ettim, ve yazının bütünlüğü de bozulmadıve siz parantez içiyle ilgili bilgi de almış oldunuz. Okuduysanız tabi)

Evet bende yazarken imla kurallarına dikkat etmiyorum. Fakat bunun sebebi, parmaklarımın beynime yetişememesinden kaynaklanıyor. Sonra da düzeltmeye üşeniyorum. Boşuna saldırmayın bunu da açıkladım işte.

Zaten gün boyu sinirlerim çok bozuktu. Okuldan çıkarken en son avluda hüngürt die bi bıraktım kendimi. Sevgi falan gösterdi beni anlayan insanlar, böyle bi sevgi,destek yumağı. Dedim ya, uyuyup uyanmadığım için ben aslında hala dündeyim. Baya bi sinir depolanmış içimde, ve hala geçmemiş. Bende bundan korkuodum. Nays. Ama allahtan kendimi öldürmeyi falan düşünmüyorum. Korkmayın nan. Olur öle arada.
Aslında bu yazıda eğlenceli bir yazı bana göre zaten.

Eğlenceli yazı, eğlenceli şarkı hiho

(Hakkaten benim dinlediğim en eğlenceli şarkı olabilir.)

15 Aralık 2010 Çarşamba

Yok artık!

Yok olmuyor.Yapamıorum ben bu işi. Sınavlardan iyi not alsam projeler yapılamıyor.Proje yapmassan istersen 100 al, kalıyorsun. Annem ve babam olmasa basıp gitmiştim intaharı. Çok üzülürler. Arkadaşlarım ve sevgilimde üzülür heralde. Onlardan geçer. Annemle babamdan geçmez ama. O yuzden bende geçip gidemiyorum.

Ben istemiorum biri 'Naber' diyince ağlamak. Ben istemiyorum bu kadar mutsuz olmak. Allahım ne kadarda hayata aç bi insanım aslında. Ne kadar küçük şeylerle mutlu olabiliorum aslında. Hocalar bile kabul ederken, 'Bu kızın potansiyeli var ama parlayacağı yer burası değil' derken, ben nie bu kadar uğraşmak zorundayım ya. Kıvırıp kullanın o diplomayı emi!

Emniyet kemeri takıntım var benim.Arabaya bindiğim gibi takarım.Biri takmıosa taktiririm. Bugun takmadım kemer. Belki yolda kaza yaparızda ölürüm die. Yapmadık. Hala yaşıorum. Yok artık!

Bıktım her şeyden bıktım. Devamli bilgisayarınız risk altında uyarısının çıkmasından bile bıktım. Almıorum nan iste antivirüs.

Bir Hikaye

Küçük bir kız, tek derdi platonik aşkları olan. O kadar ufakki o kız, erkeklerle konuşmaya bile utanıyor. Kızarıyor bozarıyor cevap veremiyor. Dışardan bakılınca ufak bir dünyası var kızın, içinde 3-5 isim sadece. Derslerde kitap okuyor, bulmaca çözüyor, ya da uyuyor.

Dersten kaçıyor arada sırada, korkuyor ölesiye. Ona koca gelen o eski tahta okul koridorlarında yürüyor arkadaşlarıyla. Kimse farketmesin istiyor. Eski bina, onun inadına her adımda sallanıyor gıcırdıyor. Huzur buluyor o gıcırtılarda aslında ama heyecanlı.O kadar heyecanlı ki, korkuyor. Sonra okuldan kaçmaya başlıyorlar.Hep biraz ürkek.Annesine söylüyor ne zaman bi yaramazlık yapsa.Taksiye binince plakasını mesaj atıyor çaktırmadan başlarına bir iş gelirse diye. Annesi hiç kızmıyor. Annesi hep yanında.

Kız küçük ama her sene biraz daha kısalıyor o eteği. Etek dizlerindeyken başlıyor okula, ama asla kıvırmıyor. Annesine söylüyor hep.'Eteği kısaltalim anne nolur' diye. Hep kabul ediyor annesi. Giderek kısalıyor o etek sanki büyümesiyle doğru orantılıymış gibi.

Abileri, ablaları oluyor kızın okulda. Herkes onu çok seviyor. Asla serviste kenara oturmuyor. Yer yoksa ablalarının kucağına oturtuluyor. Kantinde ezilir die sıraya girmiyor. Ne isterse alıyor o abiler ablalar ona.
Şişe cevirmece oynarken, cesaret diyor hep. Ama kimseyi öpmüyor.Doğruları söylememek için. Ozamanlarda bile biliyorki, fazla gelecek kurduğu cümleler. Kullandığı kelimeleri kimse anlayamayacak.Hem kimse onun kadar kitap okumuyor. Cesaretini kanıtlamak için gidip aşkını itiraf ediyor. Kimse onu ciddiye almıyor. Kız küçük, kız minik. O kadar minik olunca, kimse inanmıyor, yüreğinin ne kadar büyük olduğuna.

Susuyor kız senelerce susuyor. Çok gülüyor, hiç ağlamıyor. Hep seviliyor, ama sadece birini seviyor.

Sonra değişmeye başlıyor kız.Birisi ciddiye alıyor onu. Hayatında olmayan, aynı havayı soluyup selam bile vermediği, daha önceden onu ciddiye almamış olan biri ciddiye alıyor. Güvenmiyor önce kız, hem daha erkeklerle nası konuşulur onu bile bilmiyor.

Zamanla alışıyor erkeğe.Güveniyor. Tutuyor minicik elleriyle, kendine kocaman gelen elleri. Nereye çekerse oraya gidiyor. Karanlıktan korkuyor kız, ama ışıksız kalmaya aldırmıyor artık. kopuyor herkesten, herşeyden. Sadece ona güveniyor. Sadece o var sanıyor, onu tanıyan, seven, koruyan. Oysaki kız farkında değil, en büyük yalanların çocuktan geldiğine. Annesi kızıyor ilk defa ona. Dinlemiyor, kopuyor o taksi plakasını bile söylediği anneden. Annesi engel olamıyor kızının sürüklenmesine.



Sonra değişiyorlar ikiside, kız artık hiç gülüyor, çok ağlıyor. Çocuk o eli devamlı bırakıyor. Sonra tekrar tutuyor. Bırak-tut, bırak-tut. Büyüdüğünü sanıyor kız, 'Onla büyüdüm ben,onsuz yapamam' diyor. Çocuk en çok bunu kullanıyor kıza karşı. Çocuk manipule etmeye başlıyor kızı. Arkadaşları, ailesi herşeyini kaybettiğini düşünüyor kız zaman zaman sonra, 'O olsun bana yeter' diyor. Çocukta sarsılıyor bu yolculuk sırasında tabi. İçindeki kötülük onu da parçalıyor aslında. Ama çocuk hem kızı hem kendini, içindeki kötülükten koruyamıyor.

Kız zamanla tükeniyor. Her ayrılıktan sonra daha çok dayanır oluyor barışmamak için. Her ayrılık döneminde farkediyorki çok gülüyor, çok ağlıyor. Ama en azından gülüyor. Ayrı kalma süresi uzadıkça, toparlıyor kız kendini düşüncelerini. 'Hayat böyle olmamalı' demeye başlıyor. 'Aşk böyle olmamalı' 'Bu kadar yıkmamalı'

Yavas yavas buluyor kız kendini, çocugun yarattığı hapishaneye rağmen. Düşüncelerini toparlıyor. Göz yaşlarını siliyor bir bir kız. Uzun bir süreç oluyor bu. Kız yılmıyor. Hastalıkla savaşıyor sanki.Can çekişiyor, yaşama tutunmaya çalışıyor. Öğreniyor yavaş yavaş;

Aşk'ın kötü niyetli insanların elinde, en tehlikeli silah olduğunu.

Çocuk farketmiyor kızın geçirdiği evreleri.Sonra yine gidiyor. Kız hep bıraktığı yerde sanıyor. Bu gidişinin, son gidişi olacağına inanmıyor. Keyfine bakıyor. Kız onu unutmasın bu sürede diye çeşitli oyunlar oynuyor. Kız artık etkilenmez oluyor bu oyunlardan. Yavaş yavaş bitiyor kız.

Çocuk dönmek istiyor çok sonra. Kimse onu o kız kadar sevmediği için. Kız yaklaştırmıyor yanına.Sokmuyor hayatına tekrardan.Çocuk aşk acısı çekiyor bu sefer. Kızı o bırakıyor, ama terkedilen kendisi oluyor. Yediremiyor. Kurduğu Dünya yıkılsın istemiyor. En ağır silahlarıyla saldırıyor kıza. Her şeyi yapıyor. Ruhuna seslenmeye çalışıyor kızın, ama kızın ruhu ölmüş farkediyor. Onu seven parçası, çoktan terketmiş kızı.
Son bir umutla soruyor kıza;
'O sokaklarda bensiz nasıl yürüyeceksin? Karanlıkta ben yanında olmassam nasıl bulacaksın yönünü. Seni benden başka kimse sevemez böyle.Seni şimdi kim koruyacak?'

Kız düşünmüyor cevabını. Seneler içinde en gerçek olan cümleyi buluyor kendi içinde;

'Sen bizi, kendinden koruyamadın'

Sırtını dönüyor kız.Gidiyor. Çocuk tutamıyor. Bu son oluyor.

14 Aralık 2010 Salı

Dur!


Dur yapma!
Acıtma canımı
Bak seninim işte
Senin yansımanım

Dur nolur!
Tam yanındayım
Tam kalbinin ortasında
Seninle nefes alıyorum

Dur uzaklaşma!
Pijamalarımı çıkarıp
Yorganımın altından çıktım
Sana yetişmek için

Dur gitme!
Vücudumdaki kesikler
İyileşti seninle
Şimdi mi gidiyorsun?

Dur yavaşla!
Topuklu ayakkabılarımla
Yetişemiyorum artık



Unutulsun Herşey Zamanla

Bir sahne var aklımda. Bundan yaklaşık 2-2.5 sene önce yaşanmış.Bir arkadaşın evindeyiz.Biraz sohbet muhabbet, biraz alkol. Sonra duygusal bir şarkı çalmaya başlıyor. Herkeste bi sessizlik. Herkes tatmış o aşk acısını. Yanmış herkesin canı.Öyle büyük adamlar değilizde üstelik. Ama erken yaşamışız hayatlarımızı. Erken yaşlanmış ruhumuz.

O anda ortama uyum sağlamak istiyorum. Bende duygulanmak, sessizleşmek istiyorum. Kimsenin iç hesaplaşmasını bölmekte istemiorum aslında. Bir yudum, sigaradan bir nefes. Yok zaman geçmiyor arkadaş. Sonra dayanamayıp; 'Keşke bu şarkı, benden birine gitse,bende duygulansam sizin gibi' diyorum. Keşke öyle biri olsa. Aslında vardı zamanında.Çoktan geçmiş gitmiş. Düşününce bile duygulanamıyorum.
Sonra bir arkadaş 'Haklısın' diyip kanalı değiştirmişti. Tek kelime yetmişti her şeye. Erken geçmiş bizim üstümüzden fırtınalar. Erken esmiş rüzgar. Daha o zaman için bile uğultusu kalmamış.

Eksik hissetmiştim kendimi o anda. 'Bende yaşadım, beni de çok kırdılar,bende çok aldatıldım. Niye tribe giremiyorum nan?'

Çok mu güçlüydüm artık yoksa bilinçaltım kaldıramadığı için yaşadıklarımı, silmiş miydim yaşadığım o şiddeti,ihtirası, savaşı? O zamanki kavgalar şimdiki gibi olmazdı. İlla kan çıkacak. Kanımızla seviyoruz ya güya birbirimizi, adam olduk sanıyoruz bir yandan. Karşımızdaki ağlıyorsa mutlu oluyorduk bir de. Ağlamıyorsak birbirimize sarılıp kavgalardan sonra, sanki sevmiyormuşuz gibi hissediyorduk.'Artık daha buyuk bi kavga yaşayamayız heralde' dediğim anda, dahada şiddetleniyordu her şey. Ergenlikten mi yoksa duygularla baş edememekten mi bilmiyorum. Sanırım ikisi de. Babam demişti o zamanlarda bana 'Bu ilişki senin yaşın için çok fazla. Bitir!' Tabiki bitirmemiştim, kocaman bir kadınım ya ben aslında boyuma posuma bakmadan, inanmamıştım. Evet atlattım belki, ama kaç parçamı öldürdüm sayısını bile unuttum.  Neler gitti benden, neler kaldı? O kadar eskidi ki ruhum, şu anda olduğum kişi, eksik mi fazla mı bilemiyorum.

Gülleri bile atmıştım. Oysa o bahçeden koparılan güller bile ne kadar değerliydi zamanında. Şimdi isimler bile sahipsiz kalmış bende. Şarkılarda sahipsiz. Ayrıldık diye nefes alamayan bu kız, ne hale gelmiş? Pişmanda değilim üstelik, şimdiki halim severken acıtmıyor beni. Hem hep öyle değil mi?

İnsanlarin bizi üzmesine izin verdiğimiz sürece, üzülüyoruz. En çok biz, kendimizi acıtıyoruz.

'Beni öldürmeyen şey, güçlendirir' mantığı ne kadarda çocukça aslında. Ölüyorsun aslında, bir parçan ölüyor, Hissizleşiyorsun ve farkına bile varmıyorsun. Sonra sahneye çıkıp 'Ben neler yaşadım oğlum, neler atlattım.Daha fazla bişi gelemez başıma' diyoruz. Belkide en başta sadece kendimizi kandırıyoruz. Her yeni aşkla, başka bir parça doğuyor içimizde, kaybettiklerimize inat. O parça hep daha farklı şekilde kırılıyor, küsüyor hayata. Sonra o da ölüyor. İnsanoğlu bu, hepimiz unutmaya programlanmışız. Ölüm bile unutuluyor zamanla.

Kaç zaman sonra beni böyle şeyler yazmaya iten ne bilmiyorum. Zaten nerdeyse her satırda bir 'Bilmiyorum' kelimesi var. Hani büyümüştüm ben? Hani biliyordum her şeyi artık? Hani nerde o kocaman kadın?
          Bu kadın öyle kocaman değil artık. Yaşadıkça küçüldüm ben, yaşadıkça eksildim.
         Ruhum her parçanın izini taşıyor. Ama ben yinede gülüyor,gülüyor,gülüyorum.
Hem daha başka ne yapılabilir ki?

13 Aralık 2010 Pazartesi

Yine olsa yine yaparım

Enteresan bir gündü bugun. Gune başlarken yazdım, gün biterkende yazmak istedim.Öyle ilginç bir yazı değil bu. Okumasanızda olur. Daha önceki yazılarımda dediğim gibi, siz okumasanızda ben yazmış olacağım hem.

Önce sınava girdim. 2 soru var, birine mal gibi baktım ne dio acaba die.  2. soruyuda bilmeme rağmen yanlış yapmışım zaten. Daha da karıştırın ama aklımızıki bildiklerimizide yapamayalım. Bu olsun. Sonra kalalım derslerden. Kına yakın. Bide boyunuzda uzasın. Artık o yaşta ne kadar uzarsa.
Neyse hoca soruları çözerken farkettimki o mal gibi baktığım soruyuda biliyorum. Kaç tane örnek çözmüşüm onla ilgili.Ama karıştırın bunu yapın. Garip garip sorunki soruları asla yapamayalım. Sonra 'Neden küfrediosun? Neden bu kadar sinirlisin?' He ben sizofrenim zaten. Kimse sinirlendirmiyor çünkü beni dimi? Ölçülen şey bilgimiz değilki, sinir sistemimiz he bide sabrımız. Ve anlaşılacağı üzere benim sinir sistemim çökmüş durumda, sabır konusunda ise taş olsam çatlardım.

Neyse ben bunları düşünürken, Hoca dediki; 'Hadi isimsiz olarak bu dersle ilgili ne düşündüğünüzü yazın'

Ama bunu bana demiyeceksin işte arkadaş. Dedimki, 'Nayysss işte benim vaktim geldi'
Aldım kağıdı yazdıkça yazıyorum. Milletin yalakalık için neler yazdığını tahmin ediorum, tahmin ettikçe giydiriorum. Tabiki saygı ve sevgi çerçevesinde. Ama küfretsem daha iyiydi sanırım.Hoca gördü kağıdımı.
'Sen baya bi dolmuşsun'. Dedim 'Hakkaten mi?' Demedim tabi, içimden geçirdim.LoL.
Neyse yazmamız yetmedi. Bide konuşalım dedi Hoca. Ama sen ne çok kaşınıosun. Boyle diolarki 'Firste susmasın, içine atmasın.Patlasın. Giydirsin. Saydırsın.'
İşte klasik hoca mantığı konuşuyor. Mezun olduğunuz zaman aldığınız eğitimin önemini anlayacaksınız,hem daha gerçek hayata atılmadınız, çalışmaya başlamadınız..
Bunu duyunca dedim 'Orda dur yeğen' Tabi bunuda içimden geçirdim. Ama dedimki;
'Hocam öyle diosunuzda, biz hayata çoktan atıldık, çoktan onun içindeyiz. Biz bu okulda öğrenci değil, para veren çalışanlarız.Çoktan iş hayatındayız.'
Evet bunu içimden geçirmedim. Dedim gerçekten. Bi yandan konuşurken yazdığım cümleleri kullanmamaya dikkat ediyorum. Neyse show yaptım yani bugun.

Ama hoca kaşındı. Üstüme üstüme geldi. Hayır olumsuz eleştiri kaldıramıyorsa, çoktan kaldım o dersten geçmiş olsun. Ama değerdi. Herşeye değerdi.

Sonra bitirme projem için( evet bu kız bitirmeye başlar), başka bi hocayla konuşmaya gittim. Hoca dediki 'Senin bu bölümde ne işin var, sen böle bi gazeteci, araştırmacı falan olurmuşun, kendini yazıyla ifade etmesini biliyosun, ve bunu nası yapman gerektiğinide biliosun. Neden burdasın, nasıl düştün buraya?'
Ve evet bunu sorduğuna pişman etmiş olabilirim hocayı. Ama neler anlattığımı yazmayacağım, nitekim yazarken ben  bile sıkılabilirim.

8Neyse rahatladım yani ben bugun baya. Yine olsa yine yaparım. Daha ağır da konuşurum üstüme çok gelinirse. Zira bu dönem, kendimde hata aramıorum, nitekim benden daha çok ders çalışabilcek insan evladı daha doğmadı.Öyle bişi yani. Çalışıosam, hemde çalışmaktan başka hiç bir şey yapmıosam, ve yinede olmuyorsa bazı şeyler. Kusura bakmayın. Dönüp kendinize bakın.Hiç umrum değilsiniz.
Nokta.

Yeni Bir Gün

Her gece yatmadan önce, 'Yarın sabah duştan sonra saçıma bakım yapacağım' diye düşünüyorum. Sonra her sabah, 10 dk önce kalkmaya üşendiğim için vazgeçiyorum. O alarm devamlı çalıyor, ben inatla uyanmıyorum. Ama bu sabah o sabahlardan değil.

Bazen bir şarkıyla uyanıyorum aklımda. Ve o sarkıyıda dinlemeye üşeniyorum. Sarkı dediğin nedir ki? 3-5 dakika bişi ama yook, onuda yapmaya üşeniyorum. Evden cıktıktan sonra, aklımda o şarkı gün boyu hiç bir şeye konsantre olamıyorum. Kendime küfrediyorum. 'Dinleseydim, ölürdüm çünkü dimi?'

Sanırım ben fazlasıyla sorunlu bir insanım.Her şeyi, zorunluluk haline getirip, sonra 'Yapmıyorum nan' demek gibi bir huyum var. Kimeyse isyanım. Sanırım kendime isyanım. Ve ben bu savaşı bugun kazansam, yarın kaybedeceğimi de biliyorum.

Hem sonra saclarıma bakım yaptıktan sonra, 'hadi bunu yapmışken bide fön çekiim' diyorum. Bakım yaptıktan sonra, 'Aman daha yeni bakım yaptım, boşwer fönü' diyorum. Zorlanıyorum. Kendi zihnim bile beni zorluyor. Ders çalışırken içmem de bu yüzden sanırım. Sanki ders çalışırken içsem ve sonra sınavım iyi geçse, zafer kazanmış sayıyorum kendimi.Bir şişe martini içip girdiğim final var benim AA'yla geçtim o dersi. Sanırım okula ve hocalara karşı kazandığım en büyük zafer oydu benim için. Bide kendime karşıda tabi.

Dedim ya, bu sabah o sabahlardan değil işte, kalktım bakımımı yaptım.Sınava gidecek olmam önemli değil, o şarkıyı da dinledim, birazdan fön çekeceğim ve muhtemelen okula geç kalacağım. Olsun bugun kendime karşı olan savaşlarımı kazanma günüm.
Ayrıca bu ruh halimin sebebi aslında bugun okula sevgilimle gidecek olmam belkide. İnsan gibi görsün beni diye. Gerçi o saçımdaki değişikliği bile farketmeyecek muhtemelen. Klasik erkek işte. Yavaş yavaş ögreniyor ama, ojelerimin rengini değiştirdiğimde farketmeyi başarıyor artık.
Neyse sabah sabah benden bu kadar, daha fön çekeceğim.

                                                     Bu sabahın şarkısı, evet dinlemeyi başardım

12 Aralık 2010 Pazar

People always leave

....Baktı kız, çocuğun gözlerine uzun uzun. Kim bilir kaç saat geçmişti. Kaç saattir oturuyolardı karşılıklı bu çimlerde. Kaç saattir dinliyorlardı birbirlerini. İsimsizdi çocuk kızda. Rengi vardı çocuğun. Bir daha renkler aynı gözükmeyecekti kıza. Hiç bir renk o kadar güzel gelmeyecekti bundan sonra.


Birbirine dokunmadan, gözleriyle öpmüşlerdi birbirlerini. Elleri buluşmadan, hissetmişlerdi sıcaklıklarını. Bir aşk sahnesi yaşanmıyordu dışardan bakınca. Karşılıklı bağdaş kurmuş oturan iki insan, belki arkadaş sadece. Oysaki, kız, en güzel aşk filminde hissediyordu kendini zihninde.

Birbirlerine soru sormuyorlardı, kendilerini açıklamaya çalışmıyorlardı. Tanımak değildi amaçları ikisininde. Zaten tanıdığın bir insan varsa karşında, dinlersin sadece. Aynen böyle yapıyorlardı onlarda işte. Gözleriyle öpüşüyorlardı, kalpleriyle dinliyorlardı.

Hiç bir ses yoktu önce çevrelerinde kendi sesleri dışında. Önce bir köpek havladı, dikkatlari dağıldı. Devam ettiler her ne konuşuyorlarsa o sırada. Sonra insan sesleri duymaya başladılar. Panik oldu kız. Büyü bozulmaya başlamıştı. İstemiyordu büyü bozulsun.Ama oluyordu işte, her güzel şey gibi bu da kayıp gidiyordu ellerinden. Hemen şimdi kalkıp gitmesi gerekiyordu. Yoksa çok geç olacaktı. Tamamen içgüdüsel kalktı kız ayağa. Aceleyle; 'Benim gitmem lazım. Hemen şimdi gitmem lazım'

Şasırdı çocuk, bedeninin kontrolunu kaybetmiş gibi hissediyordu. Yine de kalktı, çoktan adımlarıyla uzaklaşan kıza yetişmek için. Seslenmek istedi, fakat kızın ismini bilmediğini farketti.Kaybediyordu işte o da, yine kaybediyordu çocukta. 'Dur' diyebildi sadece. 'Sadece dur'

Kız döndü arkasına. 'Büyü bozuldu farketmedin mi?'
'Gitmeni istemiyorum benden. Bende senden gitmek istemiyorum. Biraz daha duramaz mısın?'
Cevap vermedi kız. Dönüp yürümeye devam etti sessizce. Çocuk dokunmaktan korkar gibi tuttu kızın elini. İlk temasları. Yandı kızın içi. Yandı çocugun dokunduğu yer.'Hayır allahım hayır, eğer alışırsa tenim ona, bir daha vazgeçemeyeceğim. Gittiğinde tutamayacağım. Ve elbet bir gün gidecek'

Yüz yüze duruyorlardı şimdi. Kız dayanamadı. uzanıp ufak bir öpücük kondurdu çocugun dudaklarına. Döndü tekrardan. Oyun oynarmış gibi hissetti kendini. Çocuk durdurmadı bu sefer onu. Bu sefer yanma sırası ondaydı. Son bir umutla;
'İsmini söyle bana, tekrardan nasıl bulacağım seni?'

Kız cevap verirken bakmadı çocuğa, bakarsa gidemeyecekti.Sadece Şunlar döküldü ağzından;
                                
'Artık kalbimi biliyorsun, o kalbi, kaybetmeden bulamazsın' 


.............


11 Aralık 2010 Cumartesi

Koyuyor

Anlatamamak değilde anlaşılmak koyuyur bazen, hemde yanlış anlaşılmak. Anlatamasak, hep kendimizi suçlayacağız duymak istediklerimiz söylenmediğinde. Dewam etmek için o yalana sarılacağız. Ama anlatabildiğini bilipte, en çok yanlış anlaşılmak koyuyor. Ne kadar doğru anlatsanda.

Sen doğru otursan karşındaki eğri oturuyor.Sen doğru anlatsan karşındakı yanlış anlıyor. 'Eğri oturup, doğru konuşalım' demişler zamanında. Kim demiş? Bulmak istiyorum şuanda onu.

Doğru konuşalım tamam, hatta eğride oturabiliriz fakat doğru da anlayalım. Hem ben öyle çok komplike bi insanda değilim. Sırf üste çıkmak için, boş yere saldırmanıza gerek yok. Sırf son sözü söylemek için, boş yere agresifleşmenin anlamı yok. Kazanç değil, kayıp, insan ilişkilerinde söylediğin son söz. İleri götürmüyor o zafer seni. Geri gidiyorsun. Hem çoğu zaman, o kazandığın zafer, aslında karşındaki konuşmaktan, anlatmaktan yorulup vazgeçtiği için gerçekleşiyor. Aslında hakkıyla dövüşmüyorsun yani.

Hem söylesen o son sözü, belki gerçekten o anda onu istediğin için, yada sırf gözdağı vermek için, kaybedeceksin aslında. Kaybettiğin bir insan olacak. Arkadas,eş dost farketmez.

He tamam, koydun lafı, koydun çocuğu. Eee sonuç? Ne geçti eline? Nası bi haklılık, nası bi zafer duygusu bu? Öyle şey mi olur?

Olmaz yeğen, olmaz. Öyle şey olmaz işte. Öyle zafer yok hayatta. Ben sana diyim. O kazandığını sandığın kavgalar dövüşler var ya, onlar aslında seni zayıflatır, harap eder, acısı sonra çıkar.

9 Aralık 2010 Perşembe

Sebepsiz

Sinirlerim bozuk, çok sıkılıyorum. Sebepsiz hemde. Duvarlar üstüme üstüme geliyor, ama yine de ewden cıkasım gelmiyor. Sanırım birazdan viski içmeye başlıcam. evet bunu yapıcam. Viski içip sonrasında sızmak istiyorum sarhoşluk kısmını direk olarak atlayıp. Bi kaç kere olmuştu öyle. Sarhoşluk kısmını atlayıp direk bayılma kısmına geçtiğim. Yine öyle olmak istiyorum. Ama bizimkiler korkabilir, sonra hastane mastane, ooff bi sürü iş güç.

Bir anda bastı bana sıkıntı. Bugun okuldayken, 'Hadi bitsede evime yatagıma kavuşsam, oyun oynasam(wow)' şeklindeydi düşüncelerim. Şimdi üstünde kaykıldığım yatak bile batmakta bana. Belki de ben ona batıyorumdur. Heycanla devam etmek istediğim oyunda keyif vermiyor. Saçma sapan ölüp duruyorum. Kafamı veremiorum bi türlü. Aklımda o kadar çok şey varki. Hepsi derslerle ilgili tabi. Offff bitemedi şu dönem bi ya. Bitemedi yani.
Bitmeyen okul geldi, marketlerde.

Tesadüf'ün yerini unutmuşum, hatta oraya gidip napardık onu bile hatırlamıyorum. Kağıt mı oynardık okey mi? 10 dkdır hatırlamaya çalışıyorum. Çıldırcam. Asosyalliğimin sınırlarını zorluyorum artık. Eskiden hangi plana, arkadaşa yetişeceğimi şaşırırdım. Zaten haftanın günleri pek ayık geçmezdi. Darlayan, ewe gel, ders çalış, sınavın yok mu? diyende yoktu. Gerçi şimdi de çok rahatım ailemle. Ama 'Okula mı gidiyorsun?' deseler bile sinirleniyorum bu aralar. 'Yok dereye gidiyorum'  (Nie dere dediysem, asıl içimden geçeni yazamadım neyse)

Hem ben eskiden 3-4 gün eve uğramazdım. Banyo yapmak ve üstümü değiştirmek dışında. Bir de kesin alışveriş yapmış olurdum, aldıklarımı bırakırdım. Şimdi 2 ay sonra 'çıkıyorum bu gece beni beklemeyin' desem şaşırıyolar.
Nie ki?

Çok gücüme gidiyor, 2-3 kelimeyi yanyana getirip kendini ifade edemeyen insanların, hayatla ilgili herhangi bir konuda yorum yapabilcek altyapıya sahip olmayan insanların, benden önce mezun olup iş bulması, para kazanması. Sonra karşıma geçip 'Hala mezun olamadın mı? AAAAA' demesi. Pardon ama sananey?
Ben piskoloji bölümünde okuyan daha Freud kim bilmeyen insan tanıdım. Oda mezun işte, çalışıyor yani. Üstelik kendi işini de yapmıyor. Yapmasın zaten, aman diyim.Felsefe okuyup Goethe (yada türevleri)  kim bilmeyen de var, ama o konuya hiç girmicem. Haa bir de 'Wikileaks'in futbolcu sanıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Alman yada fransız asıllı olabilirmiş.

Kendini kessem, kan çıkacak (ıyk). Assam, boynum kırılır muhtemelen.Ben cesedim güzel olsun istiyorum. Kendimi yaksamda aynı şey. Bir sürü ilaç alsam, acısı çok uzun sürer. Silah desen nerden bulcam. En temizi suda boğulmak sanırım. Evet evet bunları düşündüm şu saniyede.

Ama yok ya, zira kendimi intahar edemeyecek kadar çok seviyorum aslında. Sevmediğim şey hayatım. O da toptan değil zaten. Belli bir kısmı yok olabilir. Hiç üzülmem, o kısmı atarsak, mutluluğumdan ve yaşama sevincimden ürkebilirsiniz. Ama işte şimdilik kurtulamadığım o parça, her şeyin üstüne inmiş karabasan gibi.
Neyse elbet bu günlerde bitecek. Askere gidenler geri gelecek, yeğenim konuşmaya hatta koşmaya başlayacak, insanlar evlenecek.

Değişmeyen tek şey, benim en güzel yaşlarımda yaşadığım mutsuzluk olacak. Bitse bile anısı kalacak. Hakkaten artık bitse de gitsek.

Ne alakası var?

Ne yazmak lazım şimdi? Ya da ne konuşmak? Belkide susmak lazım gecenin bu saatinde. Gece kuşlarının sesleri, açık penceremden karışıyor sessizliğime. Evet ben gece öten kuşları dinliyorum. Kuşlar, sanki sabahmışcasına şakıyor, penceremin önündeki ağaçlara tüneyip.

İçimdeki duygu ve düşünceleri çıkartıp atmak istiyorum bazen. Bu kadar hissediyor olmak istemiyorum. Bu kadar konuşuyor olmak, düşünüyor olmakta istemiyorum. Ayrıntılardan, koca problemler yaratıyor olmak ne kadarda ağır geliyor aslında bana.
İşte bu yüzden, sanırım gömüyorum ben tekrardan sesimi yüreğime. Paylaşmaya gücüm kalmamış gibi. O yüzden son zamanlardaki eğlenceli yazılarım. Ne kadar eğlencelilerse artık.
Paylaşalım ama hep paylaşalım. Paylaşmak ne güzel değil mi?
Ben ne zaman paylaşsam, 'O ne biçim bir düşünce tarzı, ne saçma şeyler düşünüyorsun' oluyor. Birde; 'Yok öle bişi, ne alakası var'

Ben paylaşınca fazla geliyor işte. Fazla olunca kimsenin umru olmuyor,çünkü kimse o kadar fazla düşünmüyor.
Derinlerde değilim ben buaralar. Derinlerime inme isteğim yok. Bu ne bohem hayat!
Günlük problemlerden bahsetmek, küfretmek, lanet okumak, şikayet etmek. Aslında ne kadar sığ ve basit eylemler benim için. Hem ne kadar derine inersem, o kadar uzaklaşıyorum, en yakın olmak istediklerimden.
Hem ben asla memnun olmuyorum söylediklerinden o zaman. Daha anlamlı konuşsunlar, daha çok anlam versinler söylediklerime istiyorum. O işler öyle yürümüyor.

Mesela bu gün olan şeyi sorgulamak istemiyorum. Zihnimin kenarından bile geçmesin bir saniye düşüncesi ki, ben sormayayım; 'Ne oldu, neden anlatmıyorsun?' diye. Paylaşmak güzel şeydi dimi?

İşte bunun bir tek ben farkındayım bu aralar, ve benden başka kimse farkında değil diye susuyorum susuyorum susuyorum derinlerimde. Saklanıyorum, saklanıyorum saklanıyorum. Günlük şeylerden bahsediyorum. Espriler yapıyorum. Ben bu aralar pek bi komiğim. 'Nerden geliyor aklına böyle şeler?' Paylaşmıyorsak, sesimizin tınısını bozan şeyleri, paylaşmıyorsak suratımızı asan düşünceleri, napalım gülüp eğlenelim ozaman.
Bu kadar yakınken, uzak olmasak keşke. Ah birde keşke sevmesem bu kadar, paylaşmayı, paylaşılmayı.

Ama şimdi susmak lazım, kuşlar ötüyor çünkü, hem belli mi olur belki bir kaç saate çiçekler de açar, güneş de doğar. Hem belli mi olur belki bir gün gökkuşağı bile doğar içimize.
Hem ben ne çok seviyorum...

8 Aralık 2010 Çarşamba

Ne demek? Ne ne demek?

Kac gunlerden beri sormaya çekiniyorum. Kac zamandır blogum var fakat kendimi pek bi noob (acemi gibi bisi) hissediyorum. Sorsam kimse dalga geçmeyecek biliyorum. Ama utanıyorum işte.
Nası atladım ben bu ayrıntıyı.
2-3 cümle yazıcaz diye açtık blogu, şimdi düştüğümüz duruma bak. Yok yok olmayacak soramıcam. Herkeste biliyor. Sahi nerden öğrenmişler? Ben niye öğrenemedim?
Tamam sormadığım için.Ama herkes sorarak mı öğrenmiş ki?
Neyse eğer sadece 1 kere karşıma çıksaydı, unutacaktım. Fakat her yerde görüyorum. Meraklanıyorum.

Neyse, Yahu şu MiM'lenmek ne demek, biri bana açıklayabilir mi?

Hem bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp dimi?

7 Aralık 2010 Salı

Without You

Önce gülüşün soldu yüzümde
Sonra rengin silindi gözlerimden
Tenime fazla geldi tenin
Öpücüklerin yaktı yanaklarımı
Nefesinin dokunuşunu hissedemez oldum

Saldırdı varlığın ruhuma
Kelimelerimi duymadın
İçimde kaybettim seni
Bulmaya çalışmadım

Senden sonra umudumu kaybettim
Giderken tutmadın
Ve suçlu olanda bendim
Dönüp arkama bakmadım

Gözlerimden akmadı yokluğun
Ellerim isyan etmedi yalnızlığa
Dizlerimi kendime çekip oturmadım
'O şimdi kimle' demedim

Sensizlik bozmadı dengemi
Kendimi ararken kuytularda
Üzgünüm, O sen değildin
 Ve Üzgünüm, ben sen değildim.







Abomine

Hoho çok sacmalamak istiyorum şuanda, çünkü hayatım çok sıkıcı, çünkü ders çalışmaktan kafayı yicem, çünkü tek eğlencem burası.(hoho yazarken, seslendirdim de, eğlendim)

Sinir bozucu bi insan oluyorum bazen. Mesela birisi 'Nası açım arkadaş ya' dediğinde ben 'Nası' diye sorarım.Sonra birisi 'Surda noldu bilio musun, Dun noldu bilio musun?' şeklinde bişi sorarsa, ben 'Bilmiyorum' diye cevaplıyorum.Refleksif.Yapcak bişi yok.Sonra bazen iğrenç espriler yaparım, bir tek ben gülerim katıla katıla.
Sabah 9da sınavımız var, ama suanda gece tırnak kesmeli mi kesmemeli mi, cam açık bırakmalı mı bırakmamalı mı onu tartışıyoruz.
Hee sınavda da bunlar çıkacak zaten.He tamam.
Çalıştık gibi sanki ya, ya da çalışmadık bilmiyorum. Abomine oldu kafam. Evet böyle bi kelime yok turkçede, ama siz yinede anladınız. 'Ambele' yada 'Ambale' 'Ambıl' artık o kelime neyse, onun yerine kullanmak için türettik arkadaşlarla. Daha şimdiye kadar anlamayan çıkmadı.Yada 'Abomine mi, o ne ola ki?' diyen de çıkmadı. Hem 'Abomine' olmak, 'Ambıl' olmaktan çok daha iyi bişi bence.



Ho-Ho ben delirdimm,Başka kimse var mı deliren?
Nası Nası?
Bu arada hepimiz kronik yorgunuz.
Nası nası?

6 Aralık 2010 Pazartesi

Çeliştim

Cok çelişiyorum ben kendimle. Bir öyleyim, bir böyle. Anlamıyorlar diyorum, aslında ne kadar çocukca oldugunu bilerek, ama ben bile kendimi anlayamıyorum. Aklıma cümleler geldi, sabah yazarım dedim. Arkasından bilgisayarı açıp yazmaya başladım.Kovalayan var çünkü dimi?

Mesela uykum gelsin diye çikolatalı süt-sigara içiyorum yatmadan önce,uykum gelmiyor. Kalkınca kahve-sigara içiyorum uykum kaçsın diye kaçmıyor.Aslında astımım var ve sigara içmemem lazım ama b.kunu çıkarıyorum. Alkolle birleşince krize bile giriyorum. Üstelik alkolun, bu durumla alakası bile yok. Sonra ben kıskanç bi insan değilim diyorum, en çok ben kıskanıyorum. Çok çalıştım kesin 100 diyorum, 0 alıyorum. 0 alıcam diyip, en yüksek notu alıyorum. Zayıflamak istiyorum diyorum, saniyesinde pizza,mc'donalds siparişi veriyorum.(Allah belanı versin yemeksepeti) Sevgiliden ayrılınca 'Ohh gelsin yeni aşklar heyecanlar' diyorum. 2 saniye sonra 'Aman kim uğraşacak, yeni bi insan bulmaya,tanımaya,anlamaya' diyorum. Uyumam lazım diye eve geliyorum, uyumuyorum. Sabah ders çalışcam diye kalkıyorum, kitap açmıyorum, yanıma kar kalan butun gun hayalet gibi dolaşmak oluyor. Gece dışarı çıkıp deli gibi eğlenmek istiyorum, plan yapıldıktan sonra üşenip vazgeçiyorum. Arkadaşlarımı özledim diyorum, sonra onlara bile tahammul edemiyorum içmeden. Erkek arkadasıma 'Git arkadaşlarına zaman ayır onlarla takıl' diyorum, sonra 'Bana hiç zaman ayırmıyosun' diye tribe giriyorum.

Şiir yazıcam diye başlıyorum(ki eskiden şiir yazardım), sonra bi bakmışım düz yazıya dönmüş kelimeler.İktisat/işletme okumak istemiyorum dedim, sonra aslında öyle bişi okumak istediğimi farkettim. Ama yinede bu sene sonunda mühendis çıkacağım.Ailemle yaşamaktan şikayet ediyorum, kendi düzenim olsun istiyorum. Sonra ayrı eve çıktığımı düşününce, 'Onları her gün görmeden yaşayamam' diyorum. Hiç bir şeye zamanım yok diyorum, oturup dizi seyrediyorum. Günler keşke 36 saat olsa, 24 saat yetmiyor diyorum, sonra da 'Hadi bitsin bu gun de artık bee' diyorum.

Kısacası ben kendimle çok çelişiyorum arkadaş, yazana kadar ben bile bu bu kadar çeliştiğimi farketmemiştim.

5 Aralık 2010 Pazar

Gelmisler guya

Uyumam lazım, uyuyup uyanmamam lazım. Son zamanlarda sabahları gözümü açma nedenim sadece bu blogum sanırım.'S.k...m yaa' diye uyanmadığımda yani. Topik söyledi. Geçen gün aynen öyle küfrederek kalkmışım yataktan. Kendime geldiğimde duşun altındaydım. Sanki sarhoş olmuşum gibi yataktan banyoya kadar nası ilerledim hatırlamıyorum. O kadar inanmışım uyanmamaya.

Birde yine geçen gece,3 gece önce sanırım, yine Topikle uyurken yanyana, enteresan bişi yaşadım. Uykuyla uyanıklık arasındaydım zaten butun gece. Yatağı yumruklarken buldum kendimi. İlk yumrugumu hissettim ama ikinci yumrukla tamamen açıldı bilincim ve gözlerim.Sırtüstü kalakaldım. Ağlayarak uyandığım yada daha mutlu zamanlarımda kendi kahkahalarım tarafından uyandırıldığım çok olmuştu ama hiç böle bişi yaşamamıştım. Korktum geceden, korktum kendimden, korktum hatırlayamadığım rüyamdan.
Sırtüstü tavana bakıp hareket bile edemeden, kendime gelmeye çalışırken gerisi geldi hikayenin.
Topik uzattı elini, omzuma koydu. Sonra konuşmaya başladı;
'Sakin ol firste,herşey geçecek, atlatacağız bu günleri. Yapamazsak yapamayız.Ucunda ölüm yok.Bu kadar uğraşıyoruz, hırpalama kendini.Olduğu kadar.'
Bunları söylerken sesi berraktı.Ne yeni uyanmış gibi, ne uykuya dalıyor gibi. Bildiğimiz günlük konuşmalardan birini yapıyordu sanki.Yataga vurduğum darbelerin etkisiyle onuda uyandırmış olduğumu düşündüm ilk başta.O konuşurken ben dönüp ona bakmadım, çünkü hareket yeteneğimi tam kazanmamıştım daha. Ayrıca gözlerimde biriken yaşları farketsin de istememiştim. Sonra sustu, elimi hala omzunda olan elinin üstüne koydum. Kafamı ona doğru çevirdiğimde gözlerinin kapalı ve ağır uykuda olduğunu farkettim. Nitekim sonra arkasını dönüp fosur fosur uyumaya devam etti. Sonra bende uyumuşum.

Kızlardan önce çıktım geldim okula, onlar daha geç geldiler. Olayı anlattığımda Topik kesinlikle hatırlamıyordu. Aylo ise;
'Ben sana diyim sana gelmişler kızım' dedi.
Öyle gelip giden şeylere inanmam ben.
Ama yinede kelimenin tam anlamıyla aslında, gelmişler bana.
Aman gelen gelir, giden gider. Ben bile çok sıkıldım hayatımdan hem.

Neyse, benim uyumam lazım, uyuyup uyanmamam lazım. Kim gelirse gelsin.

Ne Yazdım ki Simdi Ben

Kendime hatırlatma yapmak istiyorum suanda. Pazar gunu ve ben okula gideceğim, hatta dünde okuldaydım. Hatırlatma kısmı burda başlıyor. Bir öğrenci için okula gitme gununu 5 yapmışlar, 7 kere gitme!!
Hem benim mukemmel ders programım yuzunden boş gunumde yok. OHH Shiitt!!

Yine dün gece saldırdım birilerine,Saldırdığımı bile anlamadılar. Hatta neden saldırdığımı da anlamadılar. Neyse kesin ben anlatamamışımdır. Kesin ben abartıyorumdur falan filan. Uyanınca geçti zaten. Uyanınca o sevgiye aç kız geri geldi, atarları giderleri bi kenara bırakıp.Hem zaten daha fazlasını yapmaya zamanım yok benim. O kadar dolu ki kafam, uyuyup uyandıktan sonra sürdüremiyorum isyanlarımı. Nitekim bugun beni 12 saatlik bir ders çalışma planı beklemekte.

Kitaplarıma baktım suanda bi. Okadar itici gözüküolarki.Bitanesinde dinazorlar falan var. Bilen bilir o kitabi. Tarih öncesinden kalma diye yapılan bir klasik espride var ama komik bile değil bence. Zaten eğlenceli bi kitapta değil. Değil diyorum.

Paragraflarım birbirinden ne kadar alakasız olabilir onu deniyorum suanda. Sadece yazmak istedim. Bu sıralar sadece ders çalıştığım için, yazacak yada ilham alacak bir tecrube yaşayamıyorum. Neyse bu gunlerde geçecek, gidecek nasılsa, hem bu dönem nasıl geçti anlamadım ben. Uyuştu beynim, uyuştu vücudum. Ders çalışmaktan tabi, başka ne olabilir ki? En azından artık Son'a yaklaşırken, karşılığınıda alır gibiyim asosyalliğimin. Geçen gün Top yaptım bi sınavda, sınıftaki bana salak sarısın muamelesi yapan insanlara rağmen hemde. Yaklaşık 6 senedir yaşamıyordum o duyguyu. İyi geldi. Tam çıldırmanın eşiğindeyken, devam etmem için güç verdi. Gerçi bi insanın kendini kanıtlaması, sınavdan aldığı en yüksek notla olmuyor ama, bize aşılanan mantalite hala bu. Güya üni. öğrencisiyiz ama her sınav ÖSS mübarek. Öyle bi yarış, öyle bir düşmanlık var insanlar arasında. Bunun sorumlusu kim bilmiyorum.Bazen karşıma alıp insanları, bi silkelemek istiyorum. 'Kendinize gelin lan, hayat ders çalışmaktan ibaret değil!'
Belki o zaman 'naber' diye sorunca, garip garip bakmazlar suratıma. Kafalarını cevirmek yerine, cevap vermeyi başarabilirler. Sadece 'iyiyim' deseler yeter ayrıca, bana nasıl olduğumu sormalarına gerek yok.

Back to Basics of Human Communication!

2 Aralık 2010 Perşembe

Konuştuk..Kimse Duymadı

Benim hep erkek arkadaşlarım fazla oldu kızlardan çok. Hep onlarla dertleştim. Kızlardan hep biraz korktum çekindim.Çünkü yara aldım ben kızlardan. Her yeni kız arkadaşımda arındım o yaralardan. Şimdi farklı, şimdi öyle değil.Şimdi karşımda yaralarımı bilip, konuşurken bile cümlelerine dikkat eden insanlar (kızlar) var.

Oturduk biz konuştuk 2 bira eşliğinde. Sınavlardan önceki totemimiz.Sınavdan önceki gece 2şer bira.Her zaman işe yarıyor. Ama siz yapmayın sadece bizim için geçerli bu.Neyse ne diodum, oturduk konuştuk. Bize neler iyi geliyordu. O zamanlar neler istiyorduk? O zamanlar derken eski, saf zamanlar. Yara almamış zamanlar. Yara alan sadece biz değiliz evet. Zaman yaralanıyor aslında, acısı bizden çıkıyor sonra.
Neler istiyorduk? Neler oldu? Kimler, istemediklerimizi bile serdi yollarımıza. Sorgusuz, sualsiz.
Ve biz nasıl vazgeçtik sorgusuz, sualsiz?

Sonrasında olanları düşündüğümüzde ise çarpışıyoruz kendi aklımızla, yüreğimizle.Neydik--ne olduk?
Ne istedik- ne elde ettik? Eskiden nelere burun kıvırırdık- şimdi nelerle kandırıyoruz kendimizi?
Eskiden düşünmek zorunda olmadığımız ayrıntılar, şimdi nasıl kurcalamakta zehirli zehirli zihnimizi?
Biz konuştuk, kimse duymadı bizim dışımızda.Kimse çare olmadı ayrıca. Ama en nihayetinde yalnız değildik. Biz vardık bu sefer, kızlar, birbirinden değişik kızlar birbirini yinede anlayan.Birbirini her şeye rağmen yinede duyan.
Hem biz daha ölmedik, düştüysek kalkarızda, hep yaptığımız gibi
Ve birde bazen, gerek olan o ki;
Sil baştan yaşarız hayatı

1 Aralık 2010 Çarşamba

Geç kaldı

Normalde türkçe muzik pek dinlemem ben. Ama bilirim hepsini ezbere.Sevmem değilde, fırsat olmuyor işte.Sacma bi açıklama çabasındayım suanda.Olsun.Neyse, dediğim odur ki;
Bir şarkı varki, o şarkı geç kaldı bana.

Dun dinledim ilk defa,eski mi yeni mi bilmiyorum. Ama ben dinlemeye geç kalmışım.Vuruldum şarkıya. Ayrılık acısı yaşarken dinleseydim kendimi duvardan duvara çarpabilirdim. Keşke geç kalmasaydım dedim. Ya da şarkı geç kalmasaydı bana. Ben saf saf aşk acısı yada mutluluğu ile yanarken o yatağımda, keşke kulaklarımda olsaydı bu şarkı. Artık çok isim oldu. Çok derken 2-3. Kim hakediyor bu şarkıyı bilemedim. Kimi anmam gerektiğini çözemedim. Hem birilerini anmak bile gelmedi içimden.Bitince bitiyor arkadaş. Bitirince de anmayacaksın bir daha. Bunu öğrendim ben seneler içinde. Herkesin hayatı devam ediyor çünkü. Hem şarkılarda eskide kalıyor. Eskiden hüngür hüngür ağlayarak dinlediğiniz şarkıları, şimdi duyunca pek bir şey hissetmiyorsunuz ufak bir sızı dışında.

Sarkı için tık tıkı tık

Bu şarkıyı şuanki sevgiliye ithaf edebilirim aslında, ama pek uymuyor. Şarkı inanılmaz ama bize uymuyor işte. Hem bizim şarkımızda var aslında. Ve evet türkçede değil!
Ünlem!